“28 Şubat” kader günüymüş Erbakan Hoca’ya rahmet olsun

28 Şubat Darbesi iktidarını elinden almıştı.. 28 Şubat, vefatının yıl dönümü olacağı için, iktidarını elinden alanların da hiç unutulmadan “darbeciler diye” anılmasını sağlamış oldu.. Sanki şık bir ilahi intikam durumu yani!! Hiç kuşkusuz Türk siyaset tarihinin en önemli köşe taşlarındandı ve önemli bir liderdi.. Ve üniversite tezi olacak kadar müthiş bir siyasi kariyeri vardır..
Kırk senelik bir uğraşı ile yeşerttiği, kadrolarını tek tek yetiştirdiği, stratejisini belirlediği siyaseti, sistemle ters düşmesine karşın iktidara taşıyacak kadar müthiş bir siyaset dehasıydı.. Gelgelelim, kaderi ona ilginç bir trajedi sundu siyasette!..
Sisteme sahip Batılı sermaye ve bu sermayeye entegre generallerin işbirliği ile iktidarı elinden alındı!..
Trajedi bu değil onun için!..
Yüreğine oturan, “hakim sistemin” kendi yetiştirdikleri önünde şimdi diz çökmesi ve kendisinin de bu arada dışlanmasıdır..
Bugün Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, Erbakan Hoca’nın dizi dibinde yetiştirerek siyasete sunduğu kimliklerdir..
Hocanın ömrünü verdiği mücadelede hedeflediği uç koltuklarda, “yetiştirdikleri” oturuyor ama kendisine o hedefe vasıl olmak nasip olmadı.. Üstelik, “koltuklara sahip olan” evlatları ile de arası açıktı.. Dahası, kendisinin o üst koltuklarda oturmaması ve daha yükseğe (Çankaya) tırmanmaması için, kendi yetiştirdiklerinden faydalanılması gibi bir yol denenmişti ve bu yüzden de aslında siyasete de yıllarca yön vermeye çalıştığı dini bütün seçmen tabanına da aslında küskün gitti Erbakan Hoca...
Önceki genel seçimde, büyük bir umutla “Ey Hüsnü sakalı kaptırma!!” diye derin mesaj vermesine rağmen “Hüsnü” onu dinlememişti ve Tayyip’e koşmuştu..
Tek tesellisi, “Son partim” diye benimsediği “Saadet”i son noktada “kurtarması” olsa da bu zaten bir siyaset tesellisiydi!..
28 Şubat travmasının Türk siyasetindeki dönüm noktası olması bir yana, Erbakan Hoca için önemi ortadadır..
Bir gazetecinin, “28 Şubat niçin yapıldı?” sorusuna şu cevabı vermişti.
“Laiklik kılıftı. Asıl üç sebeple bizden hiç hoşlanmadılar: Bir, denk bütçe yaptık. İki, devletin özel bankalardan yüksek faizle borç almasını önleyen havuz sistemini kurduk. Üç, Türkiye’yi İslam ülkelerinin lideri yapacak D-8leri kurduk. Bu üçü olunca emperyalistler, ’bu yeni bir dünya kurmaktır’dedi. Biz D-8’leri 15 Ekim 1996’da kurduk, Amerikan hariciyesi 30 Ekim’de kripto yazıp bazı maslahatlara gönderdi...”
O gazeteciye anlatıyor..
“Biz 28 Şubat’tan dolayı değil, ortağımız çürük çıktığı için gittik. Ortağımızın içerisindeki 50 kişiyi tehditle Meclis’teki çoğunluğumuzu ortadan kaldırdılar. Hepsi arkadaşlarımız. Şimdi geliyorlar, nasıl tehdit edildiklerini bize anlatıyorlar. ‘Beni çağırdılar, tehdit ettiler. Bana Yassıada’daki odamı gösterdiler. Çok özür dilerim sizden’ diyorlar.
Bunun üzerine ortağımız Çiller Hanımefendi geldi, ‘Maalesef 50 vekilimiz hükümetten desteğini çekti’ dedi. Biz de böylece 291 imzayla seçim kararı aldık. Çünkü Çiller Hanım, ‘Ben seçime gideceğim ve bu 50 kişiyi temizleyeceğim’ dedi.”
Sonrası malum..
“Bizim koalisyon protokolümüze göre erken seçim kararı alındığında başbakan değişecekti. Biz de verdiğimiz söze sadık olduğumuz için Çiller Hanımefendi’ye, ’Hay hay’dedik ve istifa edip başbakanlığı kendilerine bıraktık. Ben Demirel’in önüne 28 Haziran’da önce 291 imzalı kâğıdı koydum, dedim ki: ’Bak, üç ay içinde seçime gidilecek. Bu bir. Ben protokolümüz gereği çekiliyorum, vazifeyi Çiller Hanımefendi’ye vermeniz için. Bu da iki.’
Ama o, ertesi günü bile beklemeden Mesut Bey’i çağırdı ve görevi ona verdi. Çünkü seçim olsaydı biz daha büyük çoğunlukla gelecektik.”

Yazarın Diğer Yazıları