AB: Kılıçlar çekildi

Avrupa Birliği, 16 Eylül de Slovakya'nın başkenti Bratislava'da gayriresmî bir zirve gerçekleştirdi. Zirvenin amacı, üye ülkeleri birbirine düşüren ve tehlikeli noktalara getiren sorunları acilen ele alıp çözüme kavuşturmaktır. Ancak görüldü ki çözümden ziyade, öfkeli üyeleri sakinleştirmek için yapılan bir terapi toplantısı gibi oldu. AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ve AB Komisyon Başkanı Jean Claud Junker, zirve öncesi, üyeler arasındaki uyuşmazlıklar ile AB'nin şikayetlere sebep olan klasik yapısal temel sorunlarını dile getirerek, şikayetçileri sakinleştirmeye ve biz de bu sorunların farkındayız merak etmeyin demeye getirmişlerdir.

***

AB'yi yönetenlerin yetkisi önemli sorunların çözümüne uygun değildir. Özellikle yapısal sorunlar üye ülkelerin yetkisindedir. AB yöneticileri üyelerin kendilerine verdikleri yetkilerden fazlasını kullanamazlar. Dolaysıyla, sorunların çözüm yeri üye ülkeler arası, müzakereler, ikili ve çoklu toplantılar, kulisler ve zirvelerdir. Avrupa Birliği'ni yönlendiren üç büyük ülkeden biri olan İngiltere ayrıldıktan sonra, Almanya ve Fransa ikilisi AB'nin direksiyonunda oturmaya devam ediyorlar. Bu rollerinden dolayı da bazı üyelerin tepkisini çeken Almanya ve Fransa, bu zirvede bir kez daha kızgınlıklara sebep oldular.

AB üyesi ülkeler, İngiltere'nin 23 Haziran referandumu ile Birlik'ten ayrılma (BREXİT) kararının getirdiği sorunlar ve gündeminde, cevap bekleyen diğer ciddi sorunlarla yüzleşmek için toplandılar. Ama yine kural bozulmadı ve sorunlar ötelendi. Bunun en büyük nedeni de sorunların üstesinden gelemeyecekleri kuşkusu ve bu durum da yeni ayrılma kararlarını teşvik edeceği korkusudur. Biraz açarak, sorunları daha iyi anlayalım. AB'nin, en yüksek ve en yetkili iki görevlisi, Konsey Başkanı Tusk ve Komisyon Başkanı Junker zirve öncesi üye ülkelere gereken mesajları verdiler. Tusk, üye ülkelere gönderdiği zirveye davet mektubunda Brexit, ekonomik ve sosyal sorunlar, savunma, güvenlik, göçmenler ve Avrupa'da aşırı grup ve partilerin güçlenmesi popülizm sorunlarını dile getirip bunların zirvede konuşulup tedbir alınmasını istemiştir. Komisyon Başkanı Junker'in ise zirveden bir gün önce Avrupa Birliği Parlamentosu'nda her yıl geleneksel olarak AB'nin durumu hakkında yaptığı konuşma da, daha net ve açıktı. Junker özet olarak, AB'nin "var olma krizi" yaşadığının altını çizdi. AB'nin elitlerinin ve yöneticilerinin yurttaşlara, tasarruf, millileştirme, polis devleti ve savaştan başka bir şey söylemiyor, göstermiyor. Junker, şöyle konuşuyor, "Hayatımda çok say da Avrupa entegrasyonu gördüm ama, üyeler arasında şimdiki kadar az ortak nokta görmedim. Kabul edemiyorum ki, bugünkü ve gelecek genç nesil babalarından daha yoksul olacaklar, Yunanistan örneği ve tüm Avrupa'da böyle olabilir." Junker, üyelere bir çağrı yaparak, Lizbon konvansiyonunun (AB Anayasası), yeni tedbir ve değişikliklere izin verdiğini dolayısıyla bu sorunlara çözüm getirmenin mümkün olduğunun altını çizmiştir. Junker, AB'ye 'benim hayatım ve aşkım' diyen bir AB üst düzey yöneticisidir.

***

AB'nin yaşadığı sorunlardan bu kadar rahatsız olmasının nedeni, İngiltere örneğinde olduğu gibi, AB'nin bazı üyelerinin Birliği terk etmesinden ve hatta Birliğin dağılmasından korkmaktadır. Komisyon başkanlarının hiç birisi, geçmişte, bu denli olumsuz bir konuşma yapmamıştır. Zirvede üye ülkeler, birbirlerini suçlamışlardır. Almanya ve Fransa en çok tepki çeken ülkeler olmuştur. Özellikle İtalya Başbakanı Renzi, açık bir şekilde, Almanya ve Fransa liderlerini hedef almış ve onların klasik olan basın toplantısına katılmayarak tepkisini basından saklamamıştır. AB zirve ve toplantılarında üyeler arasında gerginlikler olurdu ama sayısal ve derinlik olarak bu noktada olmazdı. Yerimiz kalmadığı için, AB zirve ve sonuçlarını da cumartesi günkü yazımızda ele alacağız.

Yazarın Diğer Yazıları