Aç tavuk akil olursa...

“Hiç kimse boşu boşuna dağa çıkmamıştır.”
Akîl sözü


Yazının üst sağında verdiğim “akîl sözü” meselenin özetini veriyor. Aslında tüm bu gezmeler, söylemeler, sövmeler ve germeler bu sözün altını doldurmak içindi; maksat hasıl olmuştur.
Bu komedinin bir diğer önemli ayrıntısı, raportörün “patron”la yaptığı toplantı sonrası uğradığı hayâl kırıklığıdır. Bu düzmece hayâl kırıklığının sebebi Başbakan’ın “Kürtçe eğitim, barajın düşürülmesi, bayrak vs..” konularda “çark” etmesiymiş. Aslında Erdoğan, Kürtçe eğitim ve diğer bazı “kültürel ve siyasi” haklar meselesinde “Akil” heyetle aynı fikirde değilmiş. Kızgın Türklere “ayar” kabilinden bu açıklamalar “rutin” oldu. Tıpkı “evinizin balkonuna Türk bayrağı asın” çağrısı gibi.

Raporun ayrıntısı çok tartışıldı tekrar girmeye gerek yok. Ben esasını değil “ruhu” nu ve yazanların “psikolojisi” ni irdeleyeceğim. Akil heyetlerin ifade ediş tarzı farklı, lakin özü aynı raporlarının ana teması “beraber yaşamaktan bıkma ve geçmişten intikam alma” üzerine oturmuş. Bu kapsamda Akillerin ülkenin birliğini ve dirliğini bozmaya yönelik hususlardaki heyecanlı önerileri bana, patronun gözüne girmek için itişip duran amelelerin halini hatırlattı.
Bu durumun iki temel sebebi var. Birincisi, “muhayyel” yeni Cumhuriyet’e “kurucu” olma heyecanı ile rol kapma yarışıdır. Akil insanların televizyonlardaki “bizim bölgemiz diğerlerinden daha çalışkan idi” veya “biz daha çok ikna ettik” açıklamalarının sebebi budur. Başbakan’a en “lâyık” Akil olma gayreti de denebilir buna...
İkincisi ise “aç tavuk” psikolojisidir. Yıllardır yakalayamadığı “fırsatı” yakalamanın heyecanı ile “isteyenin bir yüzü kara, vermeyenin...” atasözüne nazire yaparcasına sıralanan “akla ziyan” talepler bu psikolojinin yansımasından başka bir şey değil. Evet, birileri bu zevata “hadi gezin, para da benden, Valilerim de emrinizde; bakalım ne kadar isteyebileceksiniz” demiş, onlar da kendisini “darı ambarında” zannetmiştir. Televizyon dizilerinden atasözlerine, cadde-sokak isimlerinden “soykırım” iddialarına, bayrak isminden müteahhitlik hizmetlerine kadar yapılması istenen düzenlemelerin izahı budur.
AKP seçmeni de dahil olmak üzere herkes bu raporlara bakıp, raporu yazanları eleştiriyor. Yazanlara diyecek bir şey yok, onlar ezberlerini tekrar ediyorlar. Dikkat çekmemiz gereken husus, bu raporu kimin yazdırdığıdır. Bu zevatın eline kalemi, kağıdı ve mürekkebi kimin verdiği ve nihayet “süfle” yi kimin üflediğidir. Cevabı belli bu soruların muhatabı bu zevatı Anadolu yollarına düşüren “Usta” dan başkası olmasa gerek.

***

Bu rapor(lar) Erdoğan efsanesine ikinci bir darbe oldu. Birincisi “Gezi Parkı” hadisesi ile, daha inşa edilemeden yıkılan “Demokrat” kimliktir. Her ne kadar 35. madde operasyonu ile toparlanmaya çalışılsa da millet kanuna dayalı “imaj” çalışmalarından ziyade “pratiğe” bakıyor. Artık Erdoğan demokrasisinin derecesi Meclis komisyonlarından ziyade ülke sokaklarında ölçülüyor.
İkincisi ise hükümetin iyi bir “ekibe” sahip olduğu efsanesinin yıkılmasıdır. Erdoğan’ın ekibi bu raporların yazıldığı masanın diğer tarafındadır ve PKK’lı “paydaşları” ile birlikte patlamıştır. Gerek heyet içinde gerekse de dışında bu “süreci” yönlendirdiğini zanneden ekibin “çapı” şu “ergen” Kürtçülerin kaleminden çıktığı intibaı veren raporlar ve arkasından atılan “zafer” çığlıkları ile ortaya çıkmıştır. “Amerika’da gördüm, eyalet bize uyar” havasında devletin birliğini “test etme” çalışmalarına imza atanlardan tutun da olabilirliğine kendilerinin bile inanmadıkları rapor rezaletine imza atan isimlere kadar bunu görebilirsiniz.
Gençlik yıllarını Tahran ve Stalingrad nostaljisi ile geçiren bu sınıfın kafa olarak değişmediğini görebiliyoruz. Bu kafanın “kâmil” noktasını temsil eden “Muro” Başkan’ın “kaostan kozmoza” geçme hevesi bu raporların her noktasına, virgülüne ve yazarlarının bütün hücrelerine işlemiş. Fakat özellikle bu heyetin “sözde” İslamcı yancılarına İslam devlet kültüründe “kaos”un değil “huzurun”, ümmetin selameti için ise “kesretin” değil “vahdetin” esas alındığını hatırlatmak isterim.

Yazarın Diğer Yazıları