''Ağır hasarlı binamıza az hasarlı raporu verdiler''

''Ağır hasarlı binamıza az hasarlı raporu verdiler''

Tarihinin son 20 yılı kesintisiz olarak kamplara, kutuplara, mahallelere bölünerek geçmiş, fertleri birbirinden koparılmakla kalmayıp birbirine düşmanlaştırılmış bir milletin, her şeye rağmen, özünde nasıl hâlâ böyle "bir" olduğuna, günler, gecelerdir sergilenen orantısız iyiliğe, dayanışmaya, beraberliğe, özveriye bakıp da gururlanırken, bir anda yerin yedi kat dibine girmiş halde bulabiliyoruz kendimizi. Utanç ve en ağır tiksinti duygularıyla.

Çoğumuz için, iyilik ve kötülük, ilk defa bu kadar bir arada galiba.

Biri ne kadar kırıp dökmeme çabasındaysa, diğeri o oranda pervasızca salınıyor ortalıkta.

*

Ahmet Pektaş, Malatyalı bir depremzede.

Avukat.

"Gece vakti, başka bir binanın bol demirli kolonunu kendi binasına taşıyan müteahhit gördüm" diye anlatıyor; milyonlarca insanın iyilik için çırpındığı deprem bölgesinde bizzat tanığı olduğu kötülüğü.

Devam ediyor:

-O binadan çıkmış gibi demir bloklar bırakıyorlar. Sıva bırakıyorlar. Kolondaki çatlağı onaran müteahhit gördüm. O kadar güzel yaptırmış ki; tamamen tesadüfen, karot örneği alınırken o bölgeye denk geldiği için fark edildi. Yoksa üstten bakınca sapasağlam!

*

Hem Türkiye Barolar Birliği, hem de depreme maruz kalan illerdeki barolara mensup avukatlar, tam da bu sahtecilik, bu sahtekârlık kazanmasın, zaten çok ağır kayıpları bulunan depremzedeler, bir de bu kayıpların sorumlularının cezasız kalmasıyla yeniden yıkılmasınlar diye adeta enkaz nöbeti tutar, suç duyurularında bulunurken bir de nebbaş misali çadır çadır vekalet avına çıkanlar var(mış).

"Maalesef" diyor Pektaş;

-Meslek etiğinden bihaberler. Sözde yardıma geliyorlar; Baro Başkanımızın elini sıkıyor, geçmiş olsun diyor sonra çadır çadır gezip vekalet topluyorlar. İl Baroları da, Barolar Birliği de hak kayıplarının olabildiğince önlenmesi için zaten gerekli hukuki süreçleri işletiyor. 2000 yılında çıkarılmış bir kanunla, depremzedeler yapılacak işlemlerin harçlarından muaflar. Bu arada avukatlar, kendileri de depremzede. Vefat eden, yaralanan meslektaşlarımız var. Bürosu yıkılan var. Hem evi, hem bürosu yıkılan var. Dolayısıyla TBB özelinde şöyle bir görüşme oldu; avukatlarımız depremzedelerin işlerini çözsün ama bu arada avukatların da mağduriyeti çözülsün. Bunun için bir adli yardım bürosu oluşturalım. Avukatlarımıza nakdi yardımda bulunmak yerine davaları verelim…

*

Malatya Adliyesi, artık yok. Yıkıldı.

Kim, hangi hakkı, hukuku, nerede ve nasıl takip edecek?

Kağıt üzerinde hemen bir yer ve görev dağıtımı yapılmış olsa da pratiği tam bir muamma.

Malatya merkez adliyesinin işleri Antalya Adliyesi''ne verilmişti.

"Diyelim, Malatyalı bir depremzede kendine Trabzon''da yer buldu, geçici yahut kalıcı oraya yerleşti; nasıl olacak?" Diye sordum.

Pektaş özetle şöyle izah etti:

-Trabzon''daki adam davasını Antalya''ya açacak. Antalya''daki adamın vereceği talimatla Malatya''da keşif icra edilecek (Malatya''da hâkim bulunabilirse)… Bir avukat için bile takibi zor ki vatandaşın yaşayacağı sıkıntıyı düşünün.

*

Hani akıbeti adından belli bölgeleri var ya şehirlerin tam da öyle bir bölgede oturuyor Pektaş, Malatya''da;

-1995, 1996''dan beri Bostanbaşı bölgesinde oturuyorum. O bölge tamamen tarım arazileri kayısı, elma, dut, armut bahçelerinden oluşan bir yerdi. Hüseyin Cemal Akın zamanında imara açtılar. Sonradan AK Parti milletvekili oldu. Akrabalarının da çokça arazisi vardı orada. Büyük siteler yapıldı. Benim sitem 400 dairelik bir siteydi mesela. Bir cadde düşünün; 2015 sonrası yapılan yapılar. Büyük bir ilçe nüfusu kadar insan barındırıyor. Yıkılan birkaç bina oldu. Bildiğim kadarıyla iki üç tane yan duran bina var. Benim oturduğum bina önce az hasarlı çıktı, sonra ağır hasara çevrildi. Birinci gözlemde, az hasarlı raporu neye göre verilmişti bilmiyoruz. Bizim bir komşumuz, kendi dairesindeki perde beton kırığını fark etti ve yeniden ekip çağırdı. Onu gördükten sonra ağır hasar raporu verildi. Komşumuz o kırığı fark etmemiş olsa "az hasarlı" diye oturulabilir denecekti. Tespitler, gözlemsel yapılıyor. Karot örneği alınmadan. Halbuki, inşaat mühendisleri "kılcal çatlak" uyarısı yapıyor. Dışarıdan sağlam görünebilir ama kılcal çatlak varsa ilk depremde ayrılır; çok tehlikeli. Bu şartlarda benim binama "hasarsız" da denseydi ben o binada oturmazdım.

*

Pektaş''ın dediğine göre Bostanbaşı''nda caddede yürüyen adam bulmak zor artık. GSM operatörlerine dayandırdığı bilgiye göre 650 bin nüfuslu iki büyük ilçede kalan insan sayısı 52 bin!

İktidar, ilk kazmayı vurmak için artık gün değil saat sayıyor neredeyse. Ama Pektaş bu konuda da kaygılı:

-Uzmanlar depremin üzerinden bir yıl geçmeden, zemini nadasa bırakmadan yapılan yapılanmanın doğru olmayacağını söylüyor. İnsanları evsiz bırakmayalım mantığıyla yürürken, bir başka depremin mağduru haline getirebiliriz. Kaldı ki, depremzedeleri TOKİ''ye borçlandırarak bir de borçzede haline getirmek yardım mıdır o da tartışılır. İnsanlar, borçsuz olarak aldıkları evlerinden borçlanacaklar. Bakanlık, maliyetin yüzde 60''ını karşılayacağını açıkladı; afetzedenin üzerine binecek bir yüzde 40 var.

*

Bitirmeden…

Haklı olarak değerli eşyalarının peşine düşen, evindeki eşyayı çıkarmanın yolunu arayan depremzedeler için de birkaç teknik bilgi veriyor Pektaş:

-Orta hasarlıya kadar olan binalarda eşya tahliyesi mümkün. Ağır hasarlıların bazı türlerinde yarım saat, bazı türlerinde iki saatliğine tahliye izni veriliyor; Valilik izniyle. Giriş izni verilmeyenler için yapacak bir şey yok. Ancak, silah, altın, para gibi çok değerli eşyalar için itfaiye merdiveniyle almaya müsaade ediliyor; iki dakikalığına. Bir de, bu depremde öyle bir güvenlik sağlanamadı ama normal koşullarda enkaza sivillerin girmesi yasak. Kazı sırasında çıkan değerli eşyalar tutanak altına alınıyor. O binada oturan vatandaş, "Benim şu miktarda param, bu miktarda altınım, evin şu bölümündeydi" dediğinde, bulunan eşyanın bilgisi ile örtüşürse kendisine teslim ediliyor.

Yazarın Diğer Yazıları