Akif’i hatırlama zamanı...

Bu kavga, hengâme, suçlamalar, hakaretler, ortalığa saçılan kirli çamaşırlar arasında İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif’i hatırlamak ve hatırlatmak kavganın kaynaklarına en güzel mesaj olacaktır kanaatindeyim. 
27 Aralık tarihi Akif’in 77. ölüm yıldönümü idi. Akif’in şairliği üzerine yazmaya lüzum yok; her biri başlı başına bir eser olan şiirleri ile ve tabii ki İstiklâl Marşı ile şair milletinin seçkin zümresinden olduğu herkesin ittifak ettiği husustur.
“İstiklal marşındaki ‘Korkma!’ ifadesini Hz. Muhammed’in (SAV) hicret esnasında Sevr mağarasında Hz. Ebu Bekir’e söylediği ‘Korkma ey Ebu Bekir, Allah bizimledir’ hitabından aldım” sözleri Akif’in istiklal marşını yazarken ruhuna hâkim olan iklimi resmeder. 
Bu yüksek “ruh” Akif’in her daim yanı başında olmuştur. Akif’in şiiri elbette önemli, fakat şu günlerde ahlakına eğilmek daha faydalı olacak gibidir. 
Akif her şeyden önce bir ahlak adamıdır. Hep doğruyu söylemiştir, “sözün odun gibi olsun, hakikat olsun tek!” mısraı bugün her ne kadar malayani ağızlarda tüketilen bir meta haline dönüşmüşse de onun için öyle olmamıştır; yazdığı gibi yaşamıştır.
Çektiği korkunç fukaralığa rağmen, bugünkü anlamıyla, İstiklal Marşı’nın “telif” ücretini elinin tersiyle itecek kadar dünya malından geçmiş bir adamdır. Sadece İstiklal Marşını yazdığı zaman değil, Mısır’da Prens Abbas Halim Paşa’nın misafiri olarak yaşadığı yıllarda da o gün için çok büyük bir para olan emekli ikramiyesini bile hükümete müracaat edip almayan bir adamdır.
Mithat Cemal Kuntay “Mehmet Akif-Hayatı-Seciyesi-Sanatı” isimli eserinde Akif’i şöyle tanımlar: “Akif için dört şey çamur kadar pisti: Cimrilik, ikbal şımarıklığı, kibir, bir de maddî pislik.” 
Ne kadar tanıdık geliyor değil mi? Bugün yaşadığımız tartışmaların temelinde bu dört esası hayatımızın merkezine yerleştirmememiz yatıyor. Bu esaslar önemli, hayatımızda sahip oldukları ağırlıklar insanlığımızın seviyesini belirliyor.
Akif yazdıklarından “almayan”  bir adam olarak kayda geçmiştir. Peki Akif, neden “kabiliyetlerini” paraya çevirmemiştir? Tabii ki sahip olduğu yüksek ahlâk ve ömrü boyunca kalbinde taşıdığı Allah korkusundan. Bizlerin pek tabii “hak” sayabileceği şeyleri bile talep ettirmeyen bir korkudur bu. 
“Korku” derken, basit korkudan bahsetmiyorum; sevdiğimiz bir şeyi kaybetmekten neşet eden korkudan bahsediyorum.
Akif bu durumu,
 “Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;
Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.” 
dizeleriyle ifade ediyor.
O, Allah’ın kendisine bahşettiği ve tamamiyle kendi öz sermayesiyle ürettiği şiirlerinden bile maddi karşılık beklememiştir. Öldüğü zaman dünya malı namına hiç bir şeyi yoktu.
Çocuklarından Emin, bir çöp kamyonunun içinde vefat etmiştir; mezarının yeri belli değildir. Küçük oğlu Tahir, zorluklar içinde yaşamış ve sessizce dar-ı beka eylemiştir. Kızı hastanede rehin kalmış, dönemin Cumhurbaşkanı ona sahip çıkmıştır.
Akif’in hem kendisinin hem de ailesinin fakr-u zaruret içerisinde yaşamasına rağmen muhafaza ettiği ahlaki tavır hepimize örnek olmalıdır. 
En çok da meydanlarda Akif’in şiirlerini geviş getirerek kalabalıkları heyecanlandıran hatiplere...
“Asım’ın nesli” olduğunu iddia ederken bile kibri Ağrı Dağı’nın zirvelerinde gezinenler için de ziyadesiyle mesajlar vardır Akif’in hayatında.
Dün “kardeş-kardeş” bölüşürken bugün ağza alınmayacak sözlerle birbirlerine hakaret eden, akla gelmeyecek tertiplerle birbirlerine saldıran sahte “dostların” Akif’ten alacağı çok mesaj vardır.
Akif’in ve nesildaşlarının ürettiği her şeyi tüketme hakkını kendinde gören mirasyedi ve haramzadelerin de öğreneceği pek çok şey vardır Akif’in o fukara hayatından...
Tabii ki biz seyircilerin de...
Haramın, helalin, beyt-ül mala saygının, kardeşlik hukukunun aslında ne olduğunu öğrenmemiz ve şahit olmak zorunda kaldığımız bu şirretliğin müsebbiplerinin seviye ve seciyelerini tespit etmemiz için...

***

Hadi güzel bir anekdotla merhuma Fatiha okuyalım, Mithat Cemal Kuntay naklediyor. Beyrut’ta iken bir dostuna: “Karaciğerim fena” demiş, sonra yaşını düşünerek teselli bulmuştu, “Ne mutlu bana Peygamberimin yaşında öleceğim.” 
Ne mutlu ona...

Yazarın Diğer Yazıları