Alternatif olabilir mi?

Rusya, Kazakistan ve Belarus arasında 1 Ocak 2010 tarihinden geçerli olmak üzere mal, sermaye ve insan kaynağının serbest dolaşımını esas alan ve üye ülkelerin üçüncü ülkelerle yapacağı ticareti kapsayan Gümrük Birliği ya da Ortak Ekonomik Alan Anlaşması olumlu-olumsuz yanlarıyla yoluna devam ediyor. SSCB döneminde oluşturulan ekonomik sistemin etkileri düşünüldüğünde “Yeni Avrasyacılık” tartışmalarının odağında kalan Gümrük Birliği sürecinin bölge ülkeleri tarafından belirli düzeyde kalıcılığa ve kabul edilebilirliğe sahip olduğu söylenebilir. Rus nüfusunun -her ne kadar yaşadıkları ülkenin vatandaşlığını edinmiş olsalar da- diğer üye ülkelerde hayatın içerisinde olması, halkların dil, kültür ve uzun yıllara dayalı tüketim alışkanlıklarının benzeşmesi, sadece Rusya değil, bölge ülkeleri açısından da bir avantaj olarak değerlendirilebilir.
Diğer yandan bu birliğin avantajlarının yanı sıra Kazakistan ve Belarus başta olmak üzere birliğe yeni katılacak bölge ülkelerinin ekonomilerine olumsuz etkileri de bulunmaktadır. Söz konusu ülkelerdeki güncel tartışmalara da bakıldığında Rusya dışındaki üyelerin ekonomik olarak “yutulması” , birliğin çalışma prensipleri ve üye ülkelerin hakları konusunda Rusya lehine ciddi hükümler bulunması, üye ülkelerin ABD-Çin-AB ekseninde sürdürdükleri denge politikalarını sekteye uğratabilmesi gibi bazı karmaşık problemler ortaya konulmaktadır. 

Kırgızistan kararsız

Kırgızistan’ın Gümrük Birliği’ne katılması, birliğin siyasal zeminde önemini ve özellikle yakın komşusu Kazakistan’ın birlik içindeki ekonomik etki alanını artırması bakımından önemlidir. Ancak son aylarda Kırgızistan kamuoyunda bu konuda Kazakistan’dakine benzer tartışmalar yaşanmaktadır. Genel olarak Rusya dışında birliğe üye ülkelerin ekonomik açıdan zarar göreceği ve ülke ekonomisinin tek taraflı bir pazar haline geleceği endişesi seslendirilmektedir. Yine de orta vadede ülkenin elindeki imkanlar ve bölgesel entegrasyon seçenekleri dikkate alındığında Kırgızistan’ın da Gümrük Birliği’ne katılacağı rahatlıkla ileri sürülebilir. 

Türkiye’nin katılımı

Türkiye’nin Avrasya’da yeni bir genişleme stratejisi olarak kullanılan Gümrük Birliği’ne katılmasının şu anki koşullar dikkate alındığında hukuken ve fiilen mümkün olmadığını daha önce ifade etmiştik. Her şeyden önemlisi Gümrük Birliği’nin Türkiye açısından etkisi üye ülkelerle sürdürülen ekonomik ilişkilerde ve birliğin oluşturacağı “siyasal imaj” üzerinde şekillenmektedir. Bu çerçevede muhakkak ki Rusya’nın kararı belirleyici olacaktır. Rusya üzerinden yapılan algı okumalarında Türkiye’nin birliğe olan ekonomik katkısının dışında politik açıdan getireceği olumsuzluklar daha ağır basmaktadır. Örneğin Rus medyasında Türkiye algısı hakkında yapılan bir araştırmada; politik, entelektüel ve toplumsal olmak üzere 3 algı türü olduğundan söz edilmektedir. Bölgesel rekabet ve tarihten gelen büyük devlet olma psikolojisinin yönlendirdiği dış politika algısında Türkiye’nin NATO üyesi olduğu belirgin bir olumsuzluk olarak gözükmektedir. Entelektüel algı açısından Rusya’nın Avrasyacı konumunun pekiştiği ve Türkiye’nin Doğu-Batı arasında bir köprü olarak görülmediği vurgulanmaktadır. Kültür ve turizm ağırlıklı toplumsal algının ise Türkiye açısından olumlu bir düzeyde olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu olumsuzluklara rağmen Türkiye’nin Gümrük Birliği ile farklı entegrasyon seçeneklerini geliştirmesi, özellikle Orta Asya bölgesindeki ilişkilerini sağlamlaştırmak ve AB Gümrük Birliği sürecini kendi menfaatleri doğrultusunda revize edebilmesi için önemli bir alternatif durumundadır.

Yazarın Diğer Yazıları