Amazon kadınları ve Altın Adam

Geçenlerde bir kitap elime geçti. İleri Yayınları’ndan Türkçeye çevrilen “Savaşçı Kadınlar Amazonlar” . ABD’li arkeolog Dr. Jeannine Davis-Kimball’ın yazdığı kitap benzerlerinden oldukça farklı. Yazar SSCB bölgesinin zor koşullarında Kazakistan’a gider ve savaşçılıkları ile bilinen Amazon kadınların mezarlarını bulur. İncelemeleri sırasında at üstünde küçük sarışın bir kız görür. Kazak kızı Meryemgül’ün DNA örneklerini mezarlardan çıkardığı iskelet ile karşılaştırır ve sonuç çok ilginçtir. Meryemgül’ün DNA’sı ile Amazon kadınlarınki birebir aynıdır. Yazar bu iddianın dışında mevcut bilgilerimize aykırılık teşkil edebilecek bir önemli tespit daha getirmektedir.
1969 yılında köyde yaşayan bir çiftçi, toprağı sürerken meydana gelen yarıkta bir şeylerin parladığını fark eder ve ardından bölgedeki yetkili makamlara bildirir. Kazak Enstitüsü de bulunan bir parça altından yola çıkarak arkeolog Akishev başkanlığındaki bir kazı heyetiyle çalışmalarına başlar. Bölgedeki ana höyüğün tahrip edilmesine rağmen kısa bir süre sonra 2.5 metre derinlikte bir yapıya rastlarlar. Kazı sonucunda asıl konumlarından bir şey kaybetmediği gözlenen 4 bin civarında altın malzemeyi gün yüzüne çıkarırlar. Ancak gece geç saatlerde biten çalışmalar kayıtların tutulmasını engellemiştir. Ertesi güne kadar birkaç köylüyü gözetlemek üzere mezarda bekletseler de malzemelerin bir kısmı çalınmıştır. Bulunan nihai eser, üzerine 2400 adet altından ok biçimli kaftan giydirilmiş genç bir ‘Saka Reisi’ne aittir. Tarihçilerin belirttiğine göre Sakalar, Çin baskısı nedeniyle Kazakistan bölgesine yerleşen bir Türk kavmidir. Fergana, Kaşgar, Aral Gölü, Hazar Denizi arasındaki alanda hakimiyet kurmuş olan Sakalar, yaşama biçimleri ve adetleri ile Altay ve Göktürk’lere benzemektedir. Genel olarak bugün Yakut Türkleri kendilerine “Saka” demektedirler.
Almatı şehrinin 65 km. doğusundaki Issık şehrinde bulunan genç savaşçının boynunda altından yapılmış gürleyen bir ’Kar Pars’ı vardır. Günümüzde Kazakistan’ın modern sembolleri arasında yer alan ’Kar Pars’ı ya da leoparı, gücü ve bağımsızlığı temsil etmektedir.
Ancak Kimball kısa bir süre sonra eserlere getirilen tespitler hakkında bazı sorunlar olduğunu fark eder. ’Altın Adam’ın başlığının abartı yüksekliği doğurganlık kültürünü işaret etmekte ve bulunan malzemeler arasında altın varak ayna, turkuaz küpeler ve akik boncuktan kolyeler dikkat çekmektedir. Dönemin konargöçerleri üç kenarlı ok kullanırken ‘Altın Adam’dakiler iki uçludur. Daha önce benzer erkek mezarlarında bunlara rastlanmamıştır. Üstelik iskelet oldukça çelimsizdir. Bütün bu veriler yazarı radikal ve yoğun eleştiri alabilecek bir iddiaya yönlendirmiştir.
Acaba ‘Altın Adam’,  “Altın Kadın” mıydı?
Kimball’ın bu kanaati Kazak meslektaşlarından beklenmedik şekilde destek görmüş ve sert eleştirilerin dozu giderek azalmıştır. Bu düğümü çözmenin tek yolu ise iskeletin parçalarının DNA’sının incelenmesidir. Fakat 1 yıl içerisinde tüm iskeletlerin ortadan kaybolduğu fark edilir. Neticede bu iddia ispat edilebildiği ölçüde bilimsel bir nitelik taşımaktadır. Bu sebeple gerekli testlerin daha önce Moskova’da yapıldığı bilgisiyle beraber Olcaz Süleyman’ın kazılar sırasında okuduğu “Khan Uya üç otuzı (da) yok boldı. Utugsi tozıltı” yani “Tigin, 23’ünde öldü. Esik halkının başı sağ olsun”  cümlesinin de dikkate değer olduğunu düşünüyorum.

Yazarın Diğer Yazıları