Amiral Bristol de "Türk demeyin" diyordu!

Tayyip Erdoğan'ın gelişinden önce il ve ilçe millî eğitim müdürleri harekete geçiyor ve okullara resmi yazı yazarak derslerin azaltılmasını ve öğrencilerin gönderilecek otobüslerle miting alanına taşınmasını istiyor! Büyükçekmece, Avcılar ve son olarak Samsun-Çarşamba örneklerinde görüldüğü gibi...

Erdoğan, bu toplantılarda, mevcut Anayasa'daki tarafsızlık ilkesini çiğneyerek siyasi bir konuda propaganda yapıyor. Öğrenciler, dersin bir kenara bırakılıp dışarı çıkılmasından memnun oluyor ama mitinge gitmek tercihe bırakılırsa kimse gitmiyor! Veya Bilal Erdoğan'ın Manisa'daki toplantısında olduğu gibi İzmir Marşı'nı söyleyerek olay yerini terk ediyor.

Propagandaların ise hiçbir temeli yok. "Cumhurbaşkanının Meclis'i fesih yetkisi yok" diyebiliyorlar! Üstelik var diyenleri de yalancılıkla suçluyorlar! Birilerine yazdırdıkları Anayasa değişikliklerini okumamışlar bile!

***

Bunlar yetmezmiş gibi Tayyip Erdoğan yine "Türkiyeli" demeye başladı.

Erdoğan, "Ben Kürdüm diyeni bağrımıza basıyoruz ama Kürtçülüğü dayatırlarsa bu, ırkçılık oluyor. Onun için ne Türkçülük, ne Kürtçülük, ne Lazcılık, ne şuculuk buculuk yok. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ortak paydasında bütünleşmişiz ve biz bunlarda ayrım yapmıyoruz. Ve hepimiz de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıyla övüneceğiz." dedi.

Her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına aldığını da söylemişti ama Avrupa karşısında ister istemez "söz" ile milliyetçilik yapıyor! Ama Cumhurbaşkanı olduğu "Türk Milleti"ni hâlâ kabul edemiyor, sadece vatandaşlığın yeteceğini söylüyor!

Vatandaşlık için şehit olmayı göze alacak insan bulunabilir mi? Türkiye'yi bir arada tutan, Türk Milleti'ne mensubiyet bilincidir. Elbette vatandaşlık da önemlidir ama o vatandaşlığı kazanan millettir. Türk Milleti olmasa, hangi vatandaşlıktan bahsedebilirsiniz?

***

Konuyu yüzlerce defa yazdım, bu sebeple bir okur mektubuna yer vermek istiyorum:

Arslan bey merhaba.

27 Mart 2017 tarihli yazınızda, "Anayasa değişikliklerini yazdığını söyleyen başdanışman Mehmet Uçum'un ifade ettiği 'Türk Milleti'nden Türkiyeli Milleti'ne geçiş süreci'nin hedefi ile Şeyh Sait'in hedefi aynıdır" tespitinizle ilgili olarak Millî Mücadele dönemini kapsamlıca anlatan Hasan İzzettin Dinamo'nun Kutsal İsyan kitabının 3. cildinde yer alan satırlar hatırıma geldi:

"...Kâzım Karabekir Paşa ilginç bir mektup da gördü. Bu, 26 Ekim 1919 tarihliydi ve Reşit Sadi imzasını taşıyor, krizin çözümlenmesi için Amerikan Amirali Bristol'ün düşüncelerini yansıtıyordu.

Amiral Bristol, yabancı hükümetlerden hiçbirine bağlanmamayı salık veriyor ve hükümeti yönetmekteki beceriksizliğimizden söz edip gerçek reformlara dek güçlü bir devlete muhtaç olduğumuzu ileri sürerek 'memleketinizde düzgün ve âdil bir hükümetin kurulmasını isteyiniz ve böyle bir hükümeti yalnız Anadolu'da değil, Irak, Suriye gibi Osmanlı İmparatorluğu'nun her yanında isteyiniz. Türkiye, Türkler için demeyiniz! Bu Avrupa ve Amerika'da da kötü etki yapıyor. Tersine! Türkiye, bütün üzerinde yaşayanların yurdudur deyiniz!' diyordu."

'Türkiye demeyin, Türkler için demeyin' ile 'Türk Milleti'nden Türkiyeli Milleti'ne geçiş' aynı şey değil mi? Mehmet Uçum, 100 yıl sonra Amiral Bristol'ün görüşlerini yansıtıyor! 100 yıl önce buna evet dememiz istendi, direndik hayır dedik. Şimdi de 'Türk Milleti demeyin' diyorlar. Direneceğiz, hayır diyeceğiz. Saygılarımla...

Kağan Rüzgâr

***

Irak ve Suriye'nin niçin parçalandığı, 4 milyon Suriyelinin neden Türkiye'ye sürüldüğü 100 yıl önceki Bristol taleplerinden belli olmuyor mu? Büyük Orta Doğu Projesi'ni 20'nci yüzyılın başında İngiltere başaramadı. Şimdi ABD, aynı projeyi AKP üzerinden uygulama peşinde! Onlar da başaramayacak!

Yazarın Diğer Yazıları