Amuda kalkanlar...

Meşhur hikâyedir, merhum Necip Fazıl, Malatya davasında yargılanırken “ayağa kalk Sakarya dedik, bir kişi kalktı o da amuda kalktı” demiş.  Ölümünün 30. yılında Necip Fazıl’ın hâlâ  “yanlış”  anlaşıldığını görüyoruz; özellikle İslamcı kesim tarafından. İslamcı kanadın Necip Fazıl’ı anlamadaki problemi bir  “yorum” hatası mı yoksa birtakım maksatlara matuf mu tartışmalı bir durumdur.
Millette karşılığı olan her değeri “içselleştirmek” ten ziyade üzerine oturmayı alışkanlık edinen günümüz Neo İslamcıları, Necip Fazıl’ın otuzuncu ölüm yıldönümünde yine işbaşındaydı. Anma törenleri, gözleri yaşartan hatıralar, üstadın davasına bağlılık mektupları, kimlerin şahit olduğu meçhul efsaneler vs. Bu durum bana 60 yıl önceki “amuda kalkma” hadisesinin tekerrür ettiğini ilhâm etti.
Geçtiğimiz günlerde bir Başbakan Yardımcısının Necip Fazıl merhumla ilgili hatıralarını anlatırken “kimseyi beğenmemişti de bir tek sayın Başbakanımızın şiir okumasını beğenmişti”  meyanındaki açıklamalarını beraber dinledik. Yani Üstad tâ o zamanlarda Erdoğan’ın  “büyük adam” olacağını görmüş. Bu ülkede Necip Fazıl birini beğenecekse Erdoğan’ı beğenmeliydi, onu da aradan çıkartmış olduk çok şükür(!)
Merhum Cemil Meriç, Hayyam’dan atıfla “Efsane söylediler ve uykuya daldılar”, diyor. İktidarın Necip Fazıl severliği de böyle. Ölüm yıldönümlerinde iki çift laf, ihtiyaç olduğu yerde “Sakarya Türküsü”, sonra uyku. Necip Fazıl, diğer “ortak” değerlerimizde olduğu gibi hükümetin gözünde sadece “meşruiyet” kaynağıdır. Bunu destekleyen her türlü  “sözlü” anlatım devreye sokulabilir, bu konudaki toplumsal algıyı güçlendirmek için hiçbir masraftan kaçılmaz; pazarlama stratejisinin bir parçasıdır yani.
İddia o ki bu arkadaşlar Necip Fazıl’ın “ruh iklimi” nden beslenmişler. Onlar ki  “Üstad”ın “manevi” rahle-i tedrisinden geçerek bugünlere ulaşanlar zümresindendir(!) Kanaatim o ki Necip Fazıl bu iddiayı duysa mezarında ters döner. Peki gerçek ne? Necip Fazıl yaşarken bu arkadaşların içinde bulunduğu hareketle nasıl bir ilişki içerisindeydi?
Necip Fazıl’ın Milli Görüş ve lideri hakkındaki görüşleri artık sır değil, merak edenler üstadın meşhur “Rapor” larını okuyabilir. Ayrıca 1977 seçimleri öncesi yayınladığı beyannamesinde bu konuda teferruatlı bir açıklama yapıyor. Necip Fazıl’ın İslamiyet’in bu arkadaşların şahsında “maskara” olduğunu anlattığı şiirleri meseleyi takip edenlerin malumu. Peki bu arkadaşların bunlardan haberi yok mu da hâlâ “Bizz Necip Fazıl’ın yetiştirdikleri...” nutukları atmaktadırlar? 
Tabii ki biliyorlar. Necip Fazıl’ın, şiir okumasına “hayran” olduğu zatın ayaklar altına aldığı Milliyetçilikle ilgili şu düşüncelerinden de haberleri var;
 “.. med halinde kabaran, bir deniz gibi kabaran ve artık tahammülünün son haddine gelmiş bulunan Türk milletine karşı, umumi sorumlular çerçevesi içindeki unsurların birbirini göstermeye başlamış olmasıdır.” 
 “Türk’ün ruhuna musallat mana barbarları, Allah ve Resulünün düşmanlarıdır.”
 “Nihayet Şeriatın kestiği parmak acımaz diyen de Türk milletidir.” 
Necip Fazıl’da böylesine bir Türklük vurgusu varken, onun takipçisi olduğunu iddia eden iktidar sahiplerinin “Türk” kavramından vebadan kaçar gibi kaçmasının sebebi ne? Diyelim ki bu zevat fikirde şiirden “nesir” aşamasına geçememiştir, Necip Fazıl şiirlerinde güçlü bir şekilde var olan “Türk” vurgusunu da mı görmemektedirler? Tabii ki görüyorlar, tabii ki okudular, tabii ki anlıyorlar lâkin onların okumalarındaki amaç okuduğu ile “amel” etmek değil, “kullanmak.”

Yazarın Diğer Yazıları