Atatürk ölümüne yakın kimin gönlünü neden kırmak istemedi?
Selim Aru, 14 Haziran 1910 tarihinde, İstanbul’un Üsküdar semtinde dünyaya gelmiş, Frerler okulunda okumuş ve 1933 yılında Robert Kolej’i bitirmişti. Sümerbank’ın haberleşme servisindeki çalışması ve askerlik görevinden sonra, Cumhurbaşkanlığı özel kalemi ikinci katibi olarak, Atatürk‘ün yakınları arasına girmişti.
***
27 Ekim 1937
Dolmabahçe Sarayı
Selim Aru nöbetçiydi...
Saraya öğleden sonra Hasan Rıza Soyak geldi.
- Hatay'dan bir haber var mı Paşa’ya soruver" dedi.
Atatürk hastaydı ama Hatay'ı gayet yakından takip ediyordu.
Selim Bey gidip öğrendi, "Hayır, bir şey yok henüz efendim" dedi...
Akşam oldu Atatürk'ün çalışma odasının kapısı açıktı. Celal Bayar ayakta, Atatürk şezlonga uzanmış, yanındaki koltukta Salih Bozok oturuyordu. Selim Aru içeri girdi. Tam o sırada denizin üstünde bir çığlık koptu.
Atatürk birden irkildi ve pencereye doğru yöneldi. Salih Bey ve Celal Bey koluna girdiler, pencereye götürdüler. Kuleli talebeleri, bütün mektep, bir vapur tutmuşlar, Atatürk'ün Cumhuriyet Bayramını kutlamaya gelmişlerdi.
Eliyle camı sildi, sonra yaklaşarak bitkin sesiyle "Sen ne büyük milletsin" diye fısıldadı.
Tekrar şezlonga getirdiler, oturttular.
“Celal Bey'le çıkıyoruz” diye seslendi ve sözlerini sürdürdü:
- Celal Bey, geçen defa Mim Kemal (Öke) Bey suyu alırken benim canım yandı, ne yapsak acaba?, diye sordu
Celal Bey yanıtladı:
- İzin verirseniz bu defa Mehmet Kamil (Berk) Bey alsın " dedi.
- Ya, öylemi yapalım, iyi olur" dedi. Odadan çıkarken kapıdan yine seslendi:
- Vazgeç, yine Mim Kemal Bey alsın, gönlü kalmasın.
Kendi canının acıması pahasına başkasının kalbini acıtmamak endişesi böyle bir şey olmalıydı...
Atatürk o günden sonra Cumhuriyet bayramını kutlayamayacaktı...