Atatürk’ün emanet halısı

Bu pazar sizlere rahmetli amcam Muzaffer Kılıç’ın bir anısını anlatmak istiyorum. Hararetli ve sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Hem Mustafa Kemal Atatürk’ün büyüklüğünü, muhtaç durumda olan birini incitmeden nasıl taltif ettiğinin ve gönlünü aldığının tanığı olacağız. Anlayanlara...
Kurtuluş savaşında Mustafa Kemal’in emir subayı, O’nunla birlikte Samsun’a çıkanlardan Muzaffer (Kılıç), tam kan Abaza idi. Babamla kardeş çocuğu, yanında büyüdüğüm, bana Türk milliyetçiliğini aşılayan “amcam”dı... Mustafa Kemal’i canıyla korumuş, dik kafalı, sözünü esirgemeyen bir adamdı. Mustafa Kemal ona “Deli Çerkez” dermiş.
Bir anısını aktarmak istiyorum. Zamanımızdaki bazı kesimlere bir şey anlatır mı bilemem? Buyurun hep birlikte okuyalım:
Ankara’da Samanpazarı yoluyla Ulus’a geçiyorduk. O zamanlar Samanpazarı’nda bulunan üç beş dükkândan birisi Ali Efendi isimli bir kitapçıya aitti. Kitapçı dükkânının kepenklerinde, nefis bir halı asılmış duruyordu... Bu çok nefis halı Mustafa Kemal’in dikkatini çekti. Hemen arabayı durdurup indik. Kitapçı, Ata’yı görünce “Buyrun Paşam!” diyerek heyecanla bir emri olup olmadığını sordu. Paşa da bu halıyı çok güzel bulduklarını söyledi... Ali Efendi, “Paşam, bu halı bir müşterimin. Paraya ihtiyacı olmuş, satılması için bana bıraktılar” dedi.
Paşa bu halının çok kıymetli olduğunu, bunu halı sahibinin nereden almış olabileceğini öğrenmek istediler. Kitapçı ezile büzüle, “Paşam, emanet koyan isminin söylenmemesini özellikle rica ettiler, müsaade ederseniz ismini söylemeyeyim” dedi... Paşa daha da çok merak edip: “Çocuk, belki halıyı almak isteyeceğiz. Kimin ve kaça olduğunu öğrenmek isteriz” dediler. Kitapçı: “Paşam 40 lira istemişlerdi” deyip yine halı sahibinin ismini vermedi. Fakat Paşa ısrar edince kitapçı istemeyerek ve sıkılarak “Abdülhalim Çelebi Hazretleri’nin, Paşam” dedi... Abdülhalim Efendi, Mevlânâ sülalesinden gelmiş, Konya milletvekili olarak Mecliste görev yapıyordu. Kapısı herkese daima açık, cömert, gayet güzel konuşan, Mevlevi kalpağı ile gezen, akıllı, sevimli, hoş sohbet, özü-sözü doğru bir kişiydi... Atatürk, bu cevabı alınca çok duygulandı ve bana dönerek dükkana 40 lira bırakmamı emretti. Hemen parayı bıraktım, halıyı aldım...
Atatürk “Abdülhalim Efendi, halısını satacak kadar parasız kalıyor; ama kapısını kimseye kapamıyor” diyerek üzülmüştü. Kitapçıya: “Halıyı biz alıyoruz. Fakat halıyı Abdülhalim Efendi’nin evine yollayınız, biz oradan aldırırız. Akşam üzeri de kendilerine bir kahve içmek için geleceğimizi söyleyiniz” dediler.
Aynı akşam Abdülhalim Efendi’nin evine gittik. Eve girdiğimizde baktım halı, kapı arkasında paketli olarak duruyordu... Abdülhalim Efendi: “Paşam halıyı almışsınız. Fakat halı evime geri geldi. Müsaade ederseniz, arabanıza koyduralım” dedi. Atatürk de: “Abdülhalim Efendi, halı yine bizim olsun. Biz arada sırada sana kahve içmeye geldikçe onun üzerinde kahvemizi içeriz” diyerek halıyı açtırdılar ve odaya serdirdiler.
Kahveler içildi ve sohbet edildi. Giderken Abdülhalim Efendi yine bizi kapıya kadar uğurlayarak: “Paşam” dedi, “Eğer müsaadeniz olursa halıyı...” derken Atatürk sözünü keserek mütebessim: “Abdülhalim Efendi, onu sana emaneten bırakıyoruz. Her gelmemizde onu burada görmek ve üzerinde oturmak isteriz” diyerek veda edip ayrıldılar...
Tarihten Mustafa Kemal’den duygusallığından alicenaplığından bir kesit!

 


***

 


Abdülhalim Çelebi Efendi o halıyı, Konya Mevlânâ Müzesi kurulunca oraya armağan etmiş... O şimdi oradadır.
Not: Daha önce de belirtmiştim, ana tarafından Mevleviyiz ve Abdülhalim Çelebi’nin oğlu rahmetli Bakır Çelebi hısımlarımız...

Yazarın Diğer Yazıları