Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU

Armağan KULOĞLU

“En son kim vuracak?” yarışı

İsrail’le İran arasındaki çatışmalar, uzun bir süre vekâleten gerçekleşirken, İsrail’in İran’ın toprağı sayılan Suriye’deki İran’ın Konsolosluk binasını vurmasıyla çatışma dolaylı olmaktan çıkmış ve iki ülkenin doğrudan çatışmasına dönüşmüştür.

İran, BM 51. maddesi gereği meşru müdafaa hakkının doğduğu gerekçesiyle, bu saldırının karşılıksız kalmayacağını ve sert olacağını ilan etmiştir.

Nitekim bunun karşılığını 300’ü aşkın dron ve füzelerle vermiştir. İran bir taraftan bu saldırıyı, İran topraklarından doğrudan İsrail’e yönlendirmekle ve çapını geniş tutmakla, neleri yapmaya muktedir olduğunu göstermeye çalışırken, diğer taraftan da savaşın tırmanmasını istemediğinden, ABD, müttefikleri ve İsrail’in karşı tedbir almasına fırsat verecek şekilde saldırıyı önceden duyurmuş, dron ve füzeleri ateşledikten sonra bunun devamının gelmeyeceğini de açıklamış, İsrail’in buna karşılık vermesi halinde, tepkisinin sert olacağını da beyan etmiştir.

Bu sefer İsrail altta kalmamak için karşılık vereceğini açıklamış, ABD de savaşın tırmanmasının getireceği sonuçları görerek, İsrail’e itidalli davranmasını, savunmasına yardımcı olacağını, ancak saldırısını desteklemeyeceğini söylemiştir.

İsrail de, F-35’lerden mi atıldığı, yoksa İran içinden mi yönlendirildiği henüz ortaya çıkmayan dron ve roketlerle sınırlı bir saldırı yapmıştır.

İran’ın, 300’ü aşkın dron ve füzelerle verdiği cevapla İsrail’e, ABD ve müttefiklerine gerekli mesajı vererek siyasi hedefine ulaştığını değerlendirdiği, İsrail’in saldırısının etkisiz olduğunu da beyan ederek karşılık vermeyeceği anlaşılmıştır. İran’ın, tekrarı halinde cevabının yine sert olacağını söyleyerek, üstünlük sağlamaya yönelik oyuna dönüşen bu karşılıklı “en son kim vuracak” yarışını şimdilik devam ettirme niyetinde olmadığı düşünülmüştür.

Bundan sonra neler olabilir?

İsrail’in amacı Gazze’yi tam kontrol ederek Hamas’ı tamamen etkisiz hâle getirmek, Batı Şeria’yı da bütünüyle işgal ederek Filistin’e hayat hakkı tanımamak, ABD’nin “saldırılarına ses çıkarmam, ancak sana olan saldırılarda seni destekler ve savunurum” garantisine güvenip İran’ı kışkırtmaya devam ederek çatışmaları yaygınlaştırmak ve ABD’nin İran’a müdahalesine de zemin hazırlayarak onu etkisiz hale getirip bölgedeki ideallerine ulaşmaktır.

Ancak ABD, çatışmanın Gazze’yle sınırlı kalmasını, savaşın yayılmamasını, fakat İsrail’in de ABD’nin Orta Doğu’daki kalesi olarak kalmasını istemektedir. ABD yönetiminin, bu durumu, Kasım 2024’deki seçimlere kadar sürdüreceği, aksi gelişmelerin seçimin kaybedilmesine sebep olacağını hesapladığı anlaşılmaktadır.

Bugüne kadar İsrail, Hamas’ı oldukça zayıflatmasına rağmen, onu tamamen etkisiz duruma getirememiştir. Hamas’ın şimdilik saldırı yapabilecek gücünün olmadığı, İsrail’in de, Hamas’ı yok edecek bir sonuca ulaşamayacağı, Hamas’ın zaman içinde yeniden kendisini toparlayabileceği ve İsrail için yeniden tehdit unsuru olabileceği değerlendirilmektedir.

İran destekli Hizbullah’ın Lübnan üzerinden İsrail’i tacize devam edeceği, Husilerin ise yine Kızıldeniz’de deniz trafiğini sıkıntıya sokabileceği ve bulunduğu yer olan Yemen’den tacizlerine devam edeceği düşünülmektedir.

İsrail’in elindeki nükleer silahlar ABD’den veya onun tasvibiyle diğer kaynaklardan temin ettiği silahlardır. Orta Doğu’da bu silahı kendi inisiyatifiyle kullanabilecek yegane devlettir. Ancak üretime yönelik nükleer teknolojisi yetersizdir. İran ise bu konuda ileri bir durumda olup, anlaşmalar gereği nükleer silah elde etme sürecini yavaşlatmıştır. Gerginliğin, İran’ın bekasını etkileyebilecek ve rejiminin devamını da tehlikeye sokacak duruma gelme ihtimalinin arttığı bir ortamda, nükleer silah üretim faaliyetine hız verip, kısa bir süre içinde buna ulaşmaya çalışacağı değerlendirilmektedir.

Batı’nın Gazze katliamına tepkisi çok zayıf

Maalesef başta ABD olmak üzere Batı, İsrail’in katliamlarına gereken tepkiyi göstermekte yetersiz kalmaktadır. İsrail, Gazze’deki operasyonlarına devam ederken, ABD olmaz dese de, Refah’a girmesi de beklenmelidir. İsrail’in Filistinlilere davranışı, Balkanlarda Sırpların Bosna’daki soykırımını ve vahşetini anımsatmaktadır. Orada da Batı, bu katliama senelerce ses çıkarmamış gereken tepkiyi göstermemiş, katliamı durdurmak için 4 yıl girişimde bulunmamış, “olan olduktan sonra” tedbir almıştır. “Sırp Kasabı” lakablı Mladiç’in mahkemede hesap vermesinden başka bunun hesabı da yargı önünde doğru dürüst sorulmamıştır.

Başta lider Netanyahu olmak üzere İsrail’i yetkililerin, sahada bu katliamı yapanların ve buna ortak olanların, savaş sonrası nasıl bir yargı süreciyle karşılaşacağı meçhuldür. Bütün dünyaya örnek olacak ve böyle katliamlara teşebbüs edilmesini frenleyecek bir tutum izlenmesi gerekir. Ancak mevcut tutum bu konuda güven vermemektedir.

ABD’nin, işgal altındaki Batı Şeria’da İsrail’in yaptığı insan hakları ihlalleriyle ilgili İsrail Ordusu için değil de, bünyesindeki Ultra Ortodokslardan oluşan bir tabura yaptırım uygulayacağı, bu taburun ABD askerî yardımı ve eğitimi alamayacağı hususunda bir haber çıkmıştır. Bu uygulama tepkilerin göstermelik olduğuna işarettir. ABD akıl tutulması içindedir. Ülke içinde de tepkiler büyümektedir.

Hamas ve Türkiye

Türkiye tarafından Hamas’ın bir terör örgütü değil, kurtuluş mücadelesi veren bir örgüt olduğunun teyid edilmesinin, Hamas liderinin Türkiye’ye gelmesinin, görüşmeler yapmasının, Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmesinin ve birlikte fotoğraf vermelerinin bazı sıkıntılar yaratabileceği düşünülebilir.

Bir iddiaya göre, Türkiye’nin, ABD Temsilciler Meclisi’nde kabul edilen ve Senato’ya sevk edilen askerî yardım paketi içinde İsrail’in de yer almasından dolayı Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Biden ile görüşmek üzere ABD’ye yapacağı ziyareti ertelediği/iptal ettiği söylenmiştir. Ancak bunun gerçek olması pek mümkün değildir. Belki ABD’nin, Hamas liderinin Türkiye ziyaretine böyle bir tepki gösterebileceği düşünülebilir. Ancak şimdilik böyle bir durumun söz konusu olmadığı ABD yetkililerince açıklanmış, Türkiye de konuyla ilgili olumsuz bir beyanda bulunmamıştır.

Bu arada, Hamas’ın “Kuva-yı Milliye”yle eşdeğer tutulmasının yadırgandığı ve kabul edilemeyeceği de bilinmelidir.

***

-Türkiye, Gazze’deki katliamı durdurmaya yönelik girişimlerine ve savaşın yayılmaması hususundaki gayretlerine devam etmelidir.

-Filistin konusunda nihai barışın sağlanması ve egemen, birleşik bir Filistin Devletinin kurulması hususundaki çabalarını sürdürmelidir. Bu konuda Hamas liderinin Filistin’in bütünlüğü için olumlu bir görüş olan, ortak bir Filistin Yönetimi kurulmasına sıcak baktığı dikkate alınmalıdır.

-ABD ziyaretinde çıkarlarımız ön planda tutularak görüşmelerin ağırlık merkezi, Irak ve özellikle Suriye’deki PKK/PYD’nin tehdit olmaktan çıkarılmasında, teröre ve terör devletine karşı yapılacak mücadelenin sonuca ulaşmasında ABD’nin engel çıkarmamasında olmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları