Avrupa Parlamentosu kararı

Haftalardır Türk kamuoyunu meşgul eden Avrupa Birliği parlamenterleri nihayet 24 Kasım 2016 tarihinde Türkiye-AB müzakerelerini dondurma kararını vermiştir. 752 milletvekilinin bulunduğu Avrupa Parlamentosun da, bu oylamaya 623 milletvekili katılmıştır. Bunlardan 479 milletvekili evet, 37 milletvekili hayır demiş, 107 milletvekili de çekimser kalmıştır. Bu kadar yoğun katılım ve yüksek evet in çıkmasın da cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sert demeçleri etkili olmuştur. Normal durumlarda özellikle de üye olacak ülke aleyhinde alınacak bir karar da salt çoğunlukla yetinirken Türkiye'ye sert ve kararlı bir mesaj vermek istemişlerdir.

Türkiye için acı resim

Bu kararın hukuki bir sonucu olmamakla birlikte, önemli siyasi mesajları vardır. Parlamento Avrupalı halkların temsilcisi olduğu için, Türkiye'ye verilen mesaj daha ağırdır. Bu karar, doğrudan Avrupa halklarının memnuniyetsizliği anlamını taşımaktadır. Bu alınan talihsiz kararın içinde 28 AB üyesi ülkenin tamamı vardır. Kimseden itiraz gelmemiştir. Daha önceki olumsuz kararlar da birçok ülke karşı çıkardı. Bu kez ülkeler değil, Türkiye'ye yakın veya Türkiye'yi tanıyan 37 milletvekili karşı çıkmıştır. Parlamentonun, 752 milletvekilinden sadece 37'si Türkiye'yi savunmuştur. Bu sonuç ülkenin ne kadar sahipsiz ve ne kadar kötü yönetildiğinin acı bir resmidir. Türk devleti yaklaşık altı bin dışişleri bakanlığı personelini beslemektedir. Hükümet bir yığın danışmana Türk milletinden aldığı vergilerle maaşlar ödemektedir. Bu kadar kötü bir karardan sonra, bu insanların hiç bir şey yapmadıkları görülmüştür. Parlamento yetkilileri ve gruplar, bir aydan bu tarafa bağıra çağıra bu karara varmışlar ve bir Allah'ın kulu parmağını kaldırmamıştır. Normal olarak hükümet Brüksel'e bakan, politikacı, diplomat ve danışmanlarını veya sivil toplum örgütleri temsilcilerini göndererek ülkenin hak ve hukukunu savunması gerekirdi. Avrupa Birliğine girmek istemeye- bilirsin ama Türkiye'nin Avrupa halkları nezdinde adaletin, insan haklarının ve demokrasinin olmadığı primitif bir toplum muamelesi görmesine izin verilmemesi gerekirdi. Bu karara ilave olarak Avusturya parlamentosu da aynı gün Türkiye'ye silah ambargosu kararı almıştır. Küçük bir ülkenin silah ambargosunun önemli bir sonucu olmasa da, bu ülke Almanya'ya danışmadan böyle bir karar alamaz. Umarız, bu kötü örnekler Avrupa geneline yayılmaz. Orta doğu da dost ülke bırakmadılar, Avrupa'yı da hallettiler, şimdi sıra Şangay İşbirliği Örgütüne girerek uzak Asya da, düşmansız canları sıkılıyor herhalde, Allah akıl fikir versin.    

Sığınmacı askerler sorunu

15 Temmuz darbe girişiminin en ilginç ve can sıkıcı olaylarından ve sonuçlarından birisi, NATO da veya dış misyon şefliklerin de görevli askerlerin aileleriyle birlikte bulundukları ülkelerde sığınma talebinde bulunmalarıdır. Basından takip ettiğimiz kadarıyla Almanya ve Belçika'da gerçekleşmiştir. Bu olay Türkiye tarihin de bir ilktir. Cumhuriyet dönemin de, bildiğimiz kadarıyla, tek benzer olay, Kurtuluş savaşı esnasın da Çerkez Ethem'in Yunanlılara sığınmasıdır. Ancak Çerkez Ethem bir Türk subayı değildi, yani silahlı kuvvetler mensubu değildi, dolaysıyla bugünki olay ile mukayese etmek doğru değildir. Olayı ilginç kılan bir yanı da kesin rakamın açıklanmamasıdır. Elimizdeki bilgiler, Almanya da Ramstein NATO üssünde görevli Türk silahlı kuvvetleri mensuplarının 30-40 civarın da olduğu ve aileleriyle birlikte 60 diplomatik pasaport sahibi Türk'ün Almanya'dan sığınma talep ettiğidir. Hükümet ve genelkurmay başkanlığı kesin rakamı biliyordur, niçin açıklamadılar, ilginçtir. Türk askerinin bir başka ülkeden sığınma istemesi onur kırıcıdır. Türk milleti için ölmeye hazır olduğunu söyleyen insanların hapis korkusuyla Türkiye'ye dönmemesi üzücüdür. Bu konuda yorum yapmak istemiyoruz ama konu önemli olduğu için hatırlatmakta yarar gördüğümüzden, kısaca değindik.  

 

Yazarın Diğer Yazıları