Babıali'de simitli günler

Medyanın Babıali dönemi hayli renkliydi. Meşhur laftır; "Gazetecinin mönüsü simit". Gerçeklik payı büyük. Bu mesleğin emekçileri yıllar yılı karnını "tek tip gıda" ile doyurdu. Tabii, bunun da imtiyazlıları vardı. Cumhurbaşkanının ünlenen simit dağıtımlarında sarf ettiği sözleri hatırlayın; "Eski kaşarla iyi gider", gerçekten öyle. Eksik bırakılan ise tavşan kanı çay. İtiraf etmeliyim ki, "simit, kaşar ve çay"dan oluşan beslenmeyi ilk defa Mithat Perin'den öğrendim. Meslekte hocaların hocası, Ekspres ve Haber gazetelerinin sahibi, bir dönem de Demokrat Parti milletvekili seçilmişti. Arada bana seslenirdi; "Seyyar geldi. Simitleri kap. Peynir ve çaylar benden". Dramatik olan, parlamenterliğinin Yassıada'da sonuçlanmasıydı. 27 Mayıs İhtilali ve sonrasını anlattığı "Yassıada ve İnfazların İçyüzü" adlı kitabını zaman zaman okurum. Anılar tazelenir, Türkiye'nin geçirdiği evreleri hatırlarım. Yazdıklarının dışında pek çok anısını da benimle paylaşmıştı. Tutuklulara yemekte sadece kaşık verildiğini ondan öğrendim. "Kaşığın bir tarafını kalorifer radyatörüne sürterek, bıçak görevi de yapmasını sağlardık" demesi sadece bir örnek.

Mithat hocanın haftalık siyasi dergisi Durum'u hazırlarken meslek hayatımın ilk röportajlarından birini 1969'da Alparslan Türkeş'le yaptım. Hayli uzun söyleşiydi. Olduğu gibi yayınladık. Böylece merhumla dostluğumuzun miladı oldu. Daha önce de yazdığım gibi bir başka merhum Aydın Esi'nin "Başbuğum, siz Burhan'ı seviyorsunuz ama o her seçim gidip Demirel'e oy veriyor" muzurlukları sevgi ve saygımızı bozmaya yetmedi. Türkeş'in bana hitabı hep "Burhancığım" olmuştur. Rahmetle anıyorum. Röportajda bana söyledikleri aklımdan hiç çıkmaz; "Demirperde mutlaka bir gün yıkılacak. Onun için Türk cumhuriyetleriyle irtibatı hiç aksatmamalıyız. Türklük şuurunu yaşatmalıyız." Tam 20 yıl sonra 1989'da "Utanç Duvarı" alaşağı edilirken ileri görüşlülüğünü bir kez daha takdir ettim. İyi ki MHP'nin kimlerin elinde kaldığını görmedi.

Biraz yumuşatalım

Mithat Perin, Bediî Faik'in gazetesi Dünya'ya Genel Yayın Müdürü oldu. Doğal olarak ben de oraya geçtim. Doğrusu, tatlı tarafı ağır basan üzüntüleri de olan yıllardı. Çünkü yazı işlerini yönetenler habercilik yani muhabirlik yapmamış kimselerdi. Adlarını yazıp, Hakk'a yürümüş insanları daha fazla rencide etmek istemiyorum. Ancak, çalışkan ve haberi iyi koklayanları engellemeleri hoş değildi. Örneğin bir gece nöbetimde, birinci sayfaya girmiş iki ölümlü trafik kazasını değiştirdim. Çünkü 11 kişinin can verdiği bir başka olay gelmişti. Onu öne alıp, eskisini habere ek yaptım. Ertesi sabah "Bunu niye yaptın" diye hesap soruldu. Bereket böylesi olayları fazla büyütmedim. Yıllardır aktivitesini kaybetmiş Dünya'ya biri TSYD'den olmak üzere iki ödül kazandırdım. Yedek subaylık görevime gittim. Dönüşte aynı ekiple çalışmamak için gazete değiştirdim. Bu gazetede güzel anılarım da oldu. Savaş Ay'ın gelişi ve birlikte çalışmamız bunlardan. Hürriyet'in Atatürk Havalimanı -o zamanki adı Yeşilköy- büro şefi Faik Kaptan'a yaptığım tezgahlar. Allah sağlık versin Faik hâlâ aynı görevde. Ne zaman karşılaşsak aynı olayı konuşuruz. Dünya'nın kocaman bir arşivi vardı. Tam ortasında da yuvarlak yüksek bir seti mevcuttu. Bir gün gazeteye dönemin güzel şarkıcılarından Ender Erim geldi. Onu bu sete çıkardık. Kızda süper mini etek. Düşünün manzarayı. Aklıma bizim mahcup Faik Kaptan geldi. Çağırdım ve "fotoğraflarını çek" dedim. Bizimki elindeki makinesiyle geldi ve uzanan fıstığı görünce "anaaam" diye tepki verdi. Erim dahil herkes bastı kahkahayı.

Başarı örneği

Demin bahsettiğim ödüllerden birinin detayını yazmak istiyorum. Spor servisinde arada bir sacayağı kuruyorduk. Bediî Bey'in iyi Fenerbahçeli oğlu Faik Akın, Galatasaray taraftarı Oğuz Demircioğlu ve ben. Monotonlaşmış bir yerde farkımız hemen ortaya çıktı.

Fenerbahçe'de Emin Cankurtaran'ın başkanlık dönemi. Yabancı futbolcular revaçta. Futbol Federasyonu'nun bunların transferi için iki şartı var. Ya 30 yaşından küçük olacak ya da son sezon ülkesinde A Millî takım formasını giyecek. Cankurtaran, Yugoslavya'dan Ostojic adlı bir futbolcu getirdi. Oğuz sayfa için fotoğraf arıyor. Sonunda Emin Bey'den rica etti. O da Kızılyıldız takvimini yolladı. Adamın resmine bakarken doğum tarihi dikkatimi çekti. 30 yaşından 1 gün almıştı. Ertesi gün "Doğum günün kutlu olsun Ostojic" başlığıyla çıktık. Kıyamet koptu. Federasyon lisans vermedi. Gazetelerde her maç öncesi "bu hafta oynuyor" yazılıyor ama Ostojic kadroda yok. Bu arada Dünya gazetesi bile almayan Fenerbahçe seyircisi bize küfür edip duruyor. Bu defa "Romanya'ya karşı millî oldu" dediler. İçime kurt düştü ya. Yugoslavya'nın İstanbul Başkonsolosluğuna gidip o tarihteki gazeteleri inceledik. Ostojic değil takımda kadroda bile yoktu. Sonunda Meksika ile bir maç ayarlandı ve A Millî yapıldı. Ancak ligin ilk yarısı bitmek üzereydi. Bu emeğin karşılığı olarak Fenerbahçe Divan Üyesi Bediî Faik'ten prim, TSYD'den ödül aldım.

Yazarın Diğer Yazıları