"Başkanlık" talihsiz bir Orta Doğu rejimi mi?

"Başkanlık Sistemi" gerek Donald Trump'un, katı ve keyfi uygulamalarından gerek Türkiye'deki dayatmadan sonra dünyanın gündemine oturmuş bulunuyor.

Önceki bir yazımızda ileri sürdüğümüz gibi, dünyada bir "Trump sendromu" yaşanıyor.

Ne var ki, Trump'tan her türlü tehlikeli kararlar alması beklenirken, hukuksal önlemler de gecikmiyor.

Yargının Trump'u bile durdurabilecek bir güce sahip olması, yüreklere su serpiyor.

Üstüne üslük, ülkemizde ortaya atılan "Başkanlık Sistemi"nde ise herhangi bir denetim, engelleme mekanizması bahis konusu olmamasının endişesini şimdiden tahayyül etmek gerekiyor.

Aslında, eğer böylesine bir "rejim" oluşursa, Türkiye'nin tam bir "Orta Doğu ülkesi" olma ihtimali bile şimdiden korkular yaratıyor.

Bunca iç ve dış kargaşaya daha doğrusu tehlikeye rağmen Türkiye'nin gündemine yerleştirilen "Başkanlık" sisteminin bütün İslam ülkelerinde, sık sık kavgalara ve çatışmalara neden olduğu nedense dillendirilmiyor.

Bu arada, tarihi kanlı kavgaların ve iç çatışmadan odaklanan isimlerin başında gelen; Nasır, Numeyri, Hafız Esad, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi hatta Ürdün Kralı Hüseyin'in, bu tür başkanlıktan veya benzer şiddetli yönetim tarzından asla vaz geçemedikleri hemen hatırlanıyor.

Bir de, hiç unutulmaması icap eden, İslam ülkelerinin yönetim şekilleri her şeyi zaten açıklıyor:

Gerçekten de; Sudan, Mısır, Yemen, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Irak, Suriye, Katar, Suudi Arabistan, Kuveyt, Lübnan, Ürdün, Umman, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Afganistan'ın yönetim şekli başkanlığı andırırken, buralarda sıkıntı hiç eksilmiyor.

Oysa, hür dünya hızlı bir şekilde ileri demokrasi rejimlerinin peşinde koşuyor.

Nitekim, Kazakistan'da bir dönemin daha doğrusu Başkanlık sisteminin sona ermesi bekleniyor.

Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev, görevlerinin bir kısmını hükümet ve parlamentoya devretmeye hazır olduğunu açıklaması, "örnek" alınacak tarihi bir ağırlık taşıyor.

Daha müreffeh, daha özgür ilkeler başta gelirken, "hesap sorma", eleştirme, onaylamama gibi istekler gündemi zorluyor.

Yani değil "Başkanlık" hatta "Yarı Başkanlık" sistemleri hızla değerlerini daha doğrusu konumlarını yitirirlerken "Sivil Toplum Kuruluşları"nın bile söz sahibi ve etkili olduğu geniş yelpazeli demokrasilerden bahsediliyor.

Bir bakıma, geniş halk tabakaları "kendi kendilerini" denetleme yöntemine en yakın demokrasileri bulmaya ve seçmeye çaba harcıyor.

Özellikle: "yeterli beslenme", "çevreyi koruma", "silahsızlanma", "kimsesiz çocuklar", "zorunlu göç" ve "güvenli yaşama" uğruna harcanan çabaların, otoriter rejimler tarafından durdurulmasına karşı geliniyor.

Kısacası; İnsanoğlu, "çelişkiler yumağı" haline getirilen gezegeninde, çaresizlik içinde çırpınıp duruyor.

Bu arada, din ile mezhep ile kısacası inanç ile oynamanın ne "korkunç" gelişmeler gösterdiği yeniden ispatlanıyor.

Yani, büyük bir nüfus ve yer altı-üstü potansiyele sahip olan, sıkı siyasi rejimler altında "geçinmeye"  ve "yaşamaya" çaba gösteren halkın bu  "tılsımı" hep kamçılanıyor.

Hele, tahribatları şimdiden "hissedilen" rejim değişikliğinin ileride daha çok yakınlara neden olacağını öne sürenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor.

Müslüman ülkelerde, artık daha fazla kan dökülerek vahşete yardımcı olunmaması temenni ve dileğini bütün sağduyulu insanların paylaşması ve desteklemesi öne çıkıyor.

Bölgemize artık göz atıldığında ne yazık ki; harap edilen Irak, Libya, Suriye ve Filistin'e yakın zamanda eklenen Yemen'den sonra Orta Doğu'nun hem fiziki, hem siyasi coğrafyasının paramparça olduğu görünüyor.

Bir yanda; adeta "şirazesi" bozulan bazı ülkelerde, daha büyük ve sürekli olayların çıkmasından veya çıkarılmasından korkuluyor.

Nereden bakılırsa bakılsın, Başkanlık veya benzeri sistemlerin özellikle İslam dünyasında, demokrasi yapılanmasından hatta insan haklarından uzaklaşmaya neden olduğu iddia ediliyor.

Projeksiyonu, tekrar Türkiye üzerine çevirecek olursak, yaşananların ve yaşatılanların ülkeyi şaşkına çevirdiği, büyük ayrışmaların sinyallerini verdiğini uyarmamız icap ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları