Bayram tiyatrosu

Öyle yüksekten yüksekten "toplumlar layık oldukları şekilde yönetilirler" diye yazıp çizen bizlerin layığı da şu maruz kaldığımız boğma telleridir belki de...

Belki de, 'bir alemi kör, milleti sersem yerine koyma girişimi'nden, aleni bir kandırmacadan kendimize "bayram" çıkararak ilk düğmeyi yanlış iliklemişizdir!

***

"Bayram"ını yaptığımız gibi Türk basını/yayını bir asırı aşkın zaman önce "sansür"den, iktidar baskısı ve zulmünden kurtulmuş olsaydı;

Orhan Kemal, 1939'da 5 yıl hapse çarptırılmazdı!

Sait Faik Abasıyanık, 1940'da Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanmazdı!

Koskoca Yakup Kadri Karaosmanoğlu, "Proust gibi olmak isterdim ama Balzac gibi olmam gerekti" diye hayıflanmazdı ömrünün son deminde.

Salah Birsel, "Bulut Geçti" şiirinden dolayı yargılanmazdı 1941'de akıl almaz biçimde.

Marko Paşa "Ne gün fırsat bulursa o gün çıkar, çıktığı gün 8 ile 9 saat satılır. 9'da toplatılmaya başlar. Türkiye'deki demokrasinin ve basın hürriyetinin miyarı olan böyle bir acayip mizah gazetesidir" notuyla çıkmak gereği duymazdı!

Sabahattin Âli'nin kitapları hem de şimdi onu en çok sahiplenen zihniyetin iktidarında toplatılmazdı defalarca.

Nihal Atsız, tabutluklara atılmazdı.

Hasan İzzettin Dinamo'nun "Vatan Şarkısı" 1942'de dergi kapattırmazdı; "Tren" şiiri İsmet Paşa'nın tren politikasına aykırı diye hapse mahkûm olmazdı.

Celal Bayar'ın "İşte ben iddia ediyorum, itham ediyorum; seçim işlerine fesat karıştırılmıştır. Seçimler memleketin hakiki iradesini göstermekten uzaktır" sözlerini Tanin yayınlayınca "haber", Yeni Sabah ve Gerçek gazeteleri yayınlayınca suç sayılmazdı; çok partili hayata ısınma günlerinde...

1947'de, aralarında Samet Ağaoğlu'nun da bulunduğu dört gazeteci sırf Menderes'in konuşmasını yayınladılar diye yargılanmaz, Ağaoğlu -bugün çoğumuzun başına geldiği üzere- Menderes'i gösterip "Konuşan o, yayımlayan ben... Şayet ortada suç varsa, suçlu serbest, ama o suça sebep olan konuşmayı havadis diye veren gazeteci hapis" diye savunma yapmazdı.

1954 seçimlerinden sonra Metin Toker defalarca, tekrar tekrar hâkim karşısına çıkmaz gazeteyle adliyeler arasında mekik dokumazdı; Bediî Faik tutuklanmaz, Ali İhsan Göğüş 12 ay hapse mahkûm olmaz, Ahmed Emin Yalman'ın Vatan gazetesi kapatılmazdı...

12 Eylül'ün ilk gününde, darbecilerin ilk icraatı olarak Demokrat, Aydınlık, Politika ve Hergün kapatılmazdı.

Necdet Sevinç'in yazıları "sanık" yapılmazdı.

1980 yılında baskıdan önce "onay"a yollanmazdı gazeteler.

Haberlerin gazetelerin hangi sayfalarında, hangi ebatlarda, hangi puntolarla yer alacağına sıkıyönetim komutanları karar vermezdi.

12 Eylül 1980-12 Mart 1984 arasında Millî Gazete dört kez, 72 gün,  Cumhuriyet, dört kez, 41 gün, Tercüman, iki kez, 29 gün, Günaydın, iki kez, 17 gün, Güneş, bir kez, 10 gün, Tan, bir kez 9 gün, Hürriyet, iki kez, 7 gün" kapatılmazdı.

Bu dönemde 237 kitap yasaklanmaz, 796 gazeteci hakkında 632 dava açılmaz ve bu gazetecilerden 218'i hapse atılmazdı! Birkaç ay içinde gazetecilere verilen cezalar 4 bin yılı geçmezdi! Sadece üç yazı işleri müdürüne verilen ceza 1717 yılı bulmazdı.

133 bin kitaba el konulmazdı; kitaplar yakılmazdı.

Gazetelerin manşetlerini başçavuşlar atmazdı.

Keza bugün...

Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Güler Kömürcü, Vedat Yenerer, İlhan Selçuk, Deniz Yıldırım, Ahmet Şık, Nedim Şener, Müyesser Yıldız, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Soner Yalçın, Adnan Bulut, Doğan Yurdakul, Hikmet Çiçek, Merdan Yanardağ, Coşkun Musluk, Serhan Bolluk...

Musa Kart, Kadri Gürsel...

Velhasıl, "darbe" umacısına ihtiyaç duyulduğu her devirde ilk olağan "darbeci/teröristler" gazeteciler olmazdı!

Kitap "bomba" sayılmazdı...

Bekir Coşkun, Emin Çölaşan, Necati Doğru, Rahmi Turan, Mine Kırıkkanat, Özdemir İnce, Can Ataklı... Kimler kimler... Göçmen kuşlar gibi oradan oraya uçmazlardı kanatlarında inandıkları...

Kariyer basamakları "saray mönüsü" yazarlığına evrilerek çıkılmazdı.

Hepsini geçtim; yıllarca Ankara Temsilciliğini yaptığı, Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı gazete, halef ve selef meslektaşları ayıp olmasın kavlinden "ama böyle de olmaz ki"ler çekmekle yetinmez, Enis Berberoğlu için dünyayı ayağa kaldırırdı!

***

Ve sanırım...

İnandıklarımızı yazmak yerine inanmadıklarımızı yazmamakla gururlanmazdık!

Farklı isimlerle yayımlanan her biri kendi mahallesinin Takvim-i Vekayicikleri olan kağıt yığınları sunulmazdı gazete diye her gün sizlere!

***

Yine de "bayram"sa...

Başım ağrıyor, dişim ağrıyor, kulağım ağrıyor... "Millî bayram sendromundaki AKP'li" gibi benim tavrım bu "bayram" tiyatrosuna...

Not: Oyunculuklar da berbat ayrıca!

***

SORU-YORUM

İYİ Parti'nin "FETÖ'nün siyasi ayağının tüm yönleriyle araştırılarak ortaya çıkarılması" için verdiği Meclis Araştırma Komisyonu kurulması önergesi niçin reddedildi?

***

GÜNÜN SÖZÜ

"Basın hürriyeti ancak hatâlarını düzeltmek istemeyen hükümetler için bir tehlikedir. Sizin hükümetiniz yurdun iyiliğinden başka bir şey düşünmüyor, o hâlde böyle bir hürriyet onun için bir nîmettir. Bir milletin düşüncesini baskı altında tutmak, onu birtakım gizli yollar aramağa zorlar, eninde sonunda bulur bu yolları. Hürriyetsizlik her türlü fesadı kolaylaştırır. Devletin güveni tehlikeye girer, zora başvurmak gerekir. Basın hürriyeti kötülükle savaşmak ve faydalı olmak isteyen her hükümetin tabiî müttefikidir..."

Cemil Meriç

Yazarın Diğer Yazıları