Bayram ve hüzün...

Bayramların güzelliği yaşamı ve ölümü bir arada içinde saklamasında gizli... Güzel elbiseler, bayramlıklar, şekerler; dost ziyaretleri, sıla-i rahim...
Ve, her Bayram bizi sabırsızca bekleyen kaybettiklerimiz...
Bu bayram yaptığım kabir ziyaretinde, mezar taşlarına bakınca “ne kadar çok tanıdık olmuş” dedim kendime...
Mezarlıklarda tanıdıklar çoğalınca, insanın içini bir melankoli kaplıyor...
Hele genç yaşında toprağa koyduklarımızı görünce...
Hastalığa, trafiğe, cinayete kurban ettiğimiz o kadar genç can var ki...
Biz bayramı yaşarken onların geride bıraktıkları kaybettiklerinin boşluğunu doldurmak için, büyükler küçüklere gidenin eksikliğini hissettirmemek için çırpınıyor.
Bayramlar onlar için “zul” dür desek yeridir; ayrılığın acısını geride kalana hissettirmemek ne zor iştir. Bu açıdan ölüm tek başına bir mana ifade etmiyor. Ölümü “dayanılmaz” kılan şey ayrılık hissidir. Pir Sultan’ın
 “Ölüm geldi yolun bize uğrattı / Firkat geldi yana yana ağlattı
Kesti ciger pare pare doğrattı / Ölüm ile ayrılığın elinden”
dizeleri ölüm ile ayrılığı eşitlerken bu hali güzel resmeder.
Ölümün yaşı yok muhakkak ama genç ölüm her daim insanın içine ince bire sızı bırakıp gidiyor. Hele bir de arkada bıraktıkları varsa. Geride kalanı her görüşte o sızı daha da büyüyor.
Bayramlar geride kalanları görmeye vesile olunca bayram ziyaretleri de ıstıraba dönüşüyor. Konuyu gidene getirmemek için binbir türlü hale girilir, ama netice söz gidene bir şekilde gelir. Bayram işte bu yüzden sıkıntıdır.
Ölümden kaçış elbet yok. Kaçabilse garip Karacaoğlan kaçardı:
 “Çıkıp bozkurtlayın ulaşamadım / Yalan dünya sana çıkışamadım
Eşimle dostumla buluşamadım / Var git ölüm bir zaman da gene gel”
Ama ne var ki ölüme “var git” diyemiyorsun. Bir ümit de vardır hani “ölüm geldiğinde / sen gitmiş olacaksın”  diyen şairin umduğu türden...
Ölümün tek gerçeği var o da yalnızlık. Hem giden hem de kalan için...
Giden için toprağa konulduğu anda başlar yalnızlık. Kalan için ise “dostlar” çekildikten sonra...
O kadar çok adam koyduk ki toprağa...
30 yaşını doldurmamış pek çok arkadaşı. Köşe başındaki tinerciye, mahalledeki serseriye, adına “trafik” dediğimiz mel’una...
Ve  teröre...
Bayramlarda ziyarete gittiğiniz akraba mezarlarının başındayken karşıda gördüğünüz, başına Türk bayrağı dikilmiş mezarların başındaki insanların sizden bir farkı var. Onlar kabristanlardaki hancılardır. Bizim gibi bayramdan bayrama gelmezler, her gün oradadırlar.
Şeyhülislam Yahya’nın 
 “Bülbüller öter güller açar şâd gönül yok
 Hiç böyleliğin görmemişiz fasl-ı baharın”
dediği gibi baharı göremeden yiten civanların anaları, babalarıdır onlar. Kahpe kurşunlara kurban verdiğimiz binlerin içindekilerden.
Katillerini “devletin” muhatabı ettiğimiz binlerin anneleridir onlar.
Katillerinin hamilerinin isimlerini havaalanlarına verdiğimiz çocukların babalarıdır onlar.
Onlara iyi bakın; gözlerindeki ifade acıdan “ıstıraba” dönüşmüştür artık.
Yerde kalan kanların baba gözlerdeki yansımasıdır o ifade...
Bayramı nasıl geçirdik?
Namaz dönüşü evladıyla bayramlaşamayan ana ve babayı, telefonda sesini duyamadığı sevgiliyi, babasının kucağına oturamayan evladı; babası ile bayramlık alamayacak evladı düşündük mü?
Garip kalanların her şeye rağmen “garip olmadıklarını” haykırdık mı?...
Evimizin hemen yanındaki, yoksa mahalledeki şehit ailesine gidip; onlara evlat olup, yalnızlıklarına ilaç olduk mu?...
Evlatlarının bir dağ başında kalmadığını gösterebildik mi?...
Cevap “evet”se her şeye rağmen bir umut var demektir...
Günler ne kadar çabuk geçiyor...
“Ve günler, çehrelerinde kamçıdan sert bir istihza... birer birer geçiyor önümüzden. Kimi suratımıza tükürüyor durup, kimi tokatlıyor bizi.”  diyen Cemil Meriç’in bize ihtarı da bu değil mi?...
Apansız ölüme kurban verdiğimiz canları görünce insanın  “dünya ne için?” sorusunu sorası geliyor...
Evin kapısından gelecekle ilgili pek çok hayali içinde saklayarak çıkanların akşam eve dönemediğini görünce insanın Fuzuli olup,
 “Ah u feryâdun Fuzûlî incidübdür âlemi
Ger belâ-yı ışk ile hoşnûd isen gavga nedür ” diyesi geliyor...
Geçmiş bayramınız mübarek olsun, efendim...

Yazarın Diğer Yazıları