Bir gecede nasıl yoksullaştık

Doların 7 liraya çıkıp, sonrada 6 liranın altına düşmesini, bazı yetkililerin piyasa ekonomisinde bir işleyiş olarak yorumladıkları anlaşılıyor. 

Piyasa ekonomisi;  "yatırım, üretim ve dağıtım ile ilgili kararların arz ve talebe dayalı olduğu, mal ve hizmet fiyatlarının serbest fiyat sistemi içinde belirlendiği ekonomidir.'' Ancak piyasanın kendi halinde bırakılması piyasa anarşisi doğuruyor.  Zira sermaye karını maksimize etmek için, tekelleşme, kartelleşme ve spekülasyon yapma eğilimindedir. Bu nedenle devletin asıl işi , gerektiğinde piyasaya müdahale etmek ve rekabet kurallarını çalıştırmaktır. Bizim Anayasamızda da Devlete bu görev verilmiştir.

Bu nedenle eğer dövizde bir spekülatif hareket oluyorsa, bunun suçunu spekülatörlere, iç ve dış güçlere atmak yanlıştır. Eğer bizim bilmediğimiz tersine bir müdahale yoksa, bu sorun devletin işlevsiz kalmasından kaynaklanan bir sorundur. Hükümet edenlerin kur politikası, faiz politikası, bütçe politikası ve devlet anlayışlarındaki yanlışlar spekülasyona izin vermiştir.

Spekülasyon bir kısım insanların spekülatif kar elde etmesini, buna karşılık diğerlerinin aynı oranda kayıp vermesine neden olur.

Kur hareketinde iki türlü sorun var; Birisi TL'nin düşük değerde olması, diğeri de bir gecede kur artışından yüksek para kazananlar ve kaybedenlerdir.

* TL dolara göre yüzde 40 daha düşük reel değerdedir. TL/ dolar kurunun 3.80 dolayında olması gerekir. Dolar 6 lira  ise, 2.20 lira daha pahalı demektir. Kamu kesiminin 142 milyar dolar dış borcu var. TL bu değerde kaldığı sürece, kamunun TL olarak dış borç karşılığına bu günkü değerle 312 milyar ilave yük geldi demektir. Bu fark bütçeden yani halkın vergileri ile ödeneceği için, sonuçta yük topluma yayılmış oluyor.

* Özel sektörün 217.3 milyar dolar döviz pozisyon açığı var. Kazancı TL olduğu için bu kesimin TL karşılığı dış borç yükü de, TL'nin düşük değerde kalması halinde yüzde 40 artmıştır.

* Dünyada yap- işlet - devret modeline göre özel sektöre yaptırılan kamu altyapı yatırımlarında, risk özel sektöre aittir. Bizde ise rasyonel hiçbir esasa dayanmayan, risk paylaşımı söz konusudur. Devlet talep garantisi vermiş ve ayrıç ada özel sektörün dış borçlarına kefil olmuştur. Üstelik Türkiye de dolarla talep garantisi vermiştir.

2005 - 2017 Kamu özel İşbirliği projeleri yatırım tutarı 48 milyar dolardır.. Bu yatırımdan beklenen gelirlerin bu günkü değeri, yani sözleşme değeri 115 milyar dolardır. Bunlar içinde çoğunluğu risk paylaşım yöntemiyle yapılmıştır. Kalkınma Bakanlığı kayıtlarında  bu ayırım proje sayısı olarak yapılıyor ve fakat maalesef yatırım değeri olarak yapılmıyor.

Devletin riski paylaşması nedeniyle:

Yatırım pahalıya çıkmıştır. Devlet borç alarak bu yatırım yapsaydı , yüzde 15 kar payı ödemeyecekti ve bu nedenle yatırım 7.2 milyar dolar daha ucuza çıkacaktı..

Devletin talep garantisi her yıl değişir. Genel olarak projenin yarısı kadar dersek, takriben 57 milyar dolar bütçeden para ödenecektir.

Devlet ayrıca bu projelerin toplam 115 milyar dolar gelirinden mahrum olacaktır.

Eğer bu yatırımları Devlet borçlanarak yapsaydı, bu borcu yatırım gelirleri ile geri öderdi. Proje geliri Dolarla hesap edildiği içinde  ilave olarak geliri artardı.

Bu haliyle devletin kaybı bütçeden ödenen 57 milyar dolar talep farkı ile 7.2 milyar dolar yatırım maliyet farkı olarak toplam 64.2 milyar dolardır. Başka bir ifade ile devletin risk paylaşımına girmesi gibi yanlış bir kararı, halka 64.2 milyar dolara mal olmuştur. TL düşük kaldığı sürece bu farkın TL maliyeti de daha yüksek olacaktır.

* Doları bir gecede 7 liraya çıkarıp o gün dövizini bozduranlar yüksek spekülatif karlar elde ettiler. Muhtemeldir ki bu karlarla şimdi zora düşecek şirketleri satın alacaklardır. Söz gelimi bir bankanın 100 olan hisse senedi şimdi  40' geriledi. Hisselerini kim toplar, bakmak gerekir.

Kesin sonuç ''kim olursa olsun manipülasyon yapanlar, spekülatörler kazandı hepimiz kaybettik'' şeklindedir.

Yazarın Diğer Yazıları