Bir hüzün yazısı...

Hüzün bir yansımadır yüze ve göze... "Somurtmak" değildir, dikkatli, duygulu ve anlayışlı bakışlar ayırırlar somurtmakla hüznü. Somurtuk yüzün gözlerinde öfke, kin ve hırsla donanmış bir küskünlük vardır ve somurtma nedenleri genellikle sıradan ve çıkarsaldırlar. Hüzünlü yüze gelince; onda sitem ve duygulu bir alınganlık sezilir hemen, daha derinlerde ise dayanılmaz bir özleyiş ve aşk çaresizliği vardır. Hüznün dalgınlığında hayaller, imgeler, anılar, sevda sözleri, ezgiler, şiirler boy gösterirler.

Hüzünlü yüz etkiler, somurtuk yüz tetikler...

Sevincin karşıtı, mutluluğun engeli, bahtın bağı da değildir hüzün, bunlardan münezzehtir. Baş edilecek, boğuşulacak, savaşım gerektiren bir marazi hâl değildir hüzün, güzel bir hâldir. Bu yüce duyuş, gamla da yakın akrabadır ya, gam daha işlenmemiş, yüzeysel ve daha köylüdür. Hüzün, olgun ve görgülülerin, ince ruhlu kimselerin rafine bir duyuşu, zarif bir iç çekişidir. Kasavet ve keder ise basit üzüntülerdir, hüzün onları aşmıştır. Gerilim (stres) de değildir hüzün. Bileşiminde gerilim yoktur bile diyebiliriz. Hüzün gerilmek değil, çekilmektir, içine çekilerek kendini dinlemektir. Koynunda hüzün besler her duyarlı insan.

Alımlıdır hüzün, hüznü çekmiş olanlar, sezerler ve süzerler bu alımlılığı, bilirler, ona göre karşılık verirler. Bu karşılık duygudaş tepkimeler yaratır doğal ki...

Yol uzun

Yollarda yüzün

İçimde hüzün...

Derim bir şiirimde. Ayrılmış gidiyorsanız, yollarda yüzünü görürsünüz sevdiklerinizin, hüzün vurur yüzünüze. Ayrılık hüznüdür bu. Aşkına karşılık bulamama, kavuşamama, gizli sevda çekme hüznü ise hüzünlerin en zor dayanılanıdır. Ve doğadan yansıyan hüzünler... Gurubun hüznünü yaşamayan yüreğe yürek mi denir? Kapalı havalar da hüzne boğar insanı. Akşamların ve çekilen perdelerin hüznünü her şair dillendirmiştir. Şarkılar ve ezgilerin, çağrıştırdıkları yaşanmışlıkların hüznünü ise günde kaç kez yaşarsınız Tanrı bilir. Yağmurun hüznü de şiir yazdırır. Yıllar önce İzmit Fethiye Caddesi'nde böyle bir yağmur yazdırmıştı bana, böyle bir hüznü:

Hüznümün iki çeşmedir iki gözü/Özlediğim masal ülkesinde bayram görmeleri/Üç noktalarla gidip ünlemlerle dönmekte/Çift yönlü meram yürütmekteyim Fethiye Caddesi'nde

Gizlice yazılan güncelerin bu yağmur deşifresi/Yineleyip durduğum ayrılık dizeleri/Tepeden tırnağa yurtsama içindeyim/İpsiz bir salıncakta esriğim esrik

Kuşların akşam içtimaları, yuvalarına dönüşleri hüzün sebebidir başlı başına. Eski fotoğraflar eşittir hüzün desek, abartmış mı oluruz?

Silinmeyen, belleğinizde yer eden, andıkça yeniden boğulduğunuz unutulmaz hüzünleriniz vardır. Bunlar, şunlardan biri olabilir, benimkilerden diyeyim, sizinkileri çağrıştırsın:

-Bir kara tren düdüğü uzun yıllar ötesinden... Çığlıkça...

-İlkokulun her sınıfını ayrı bir ilçede okuyan çocuğun, arkadaşlarından kopuşları, yeni gittiği yerlerdeki boynu büküklüğü... İlk yatılı okula gidişi, babasından ayrılırken hıçkırığa boğulması...

-Türkülerinden emdim, ilk sende sevdim dediği yerde yaşanan ilk yaman ayrılık...

-Bir çift donuk yeşil gözün yeşilidir, babanın son bakışından...

-Bir mahpushane görüşünde, "Baba ne olur sen de gel gidelim" diyen torun yakarışıdır.

Daha vardır ya bu kadar yeter, sanırım...

Sevelim hüznümüzü, kutsayalım arabeskleştirmeden...

Yazarın Diğer Yazıları