Bir metrekaresini satmayın!

Bir metrekaresini satmayın!

Depremin olduğu an itibarıyla yazdığımız, konuştuğumuz, duyurmak için çırpındığımız her şey (Tek benim değil, iktidar açısından en büyük afet anında dahi ''öteki'' varsayılan, ''millet'' mefhumu içinde eşitlenemeyen her bir vatandaşının bu ülkenin..),  bir (1) insan daha fazla kurtulsun, bir (1) insan daha az üşüsün, bir (1) çocuk daha tok uyusun; uyuyabilecek bir çatısı olsun diyeydi.

En asgari, en insani, en ertelenemez, ötelenemez ihtiyaçların gereğiydi her biri.

Kime, neyi anlatmaya çalışıyor muşuz, yaftalarına sağlık(!), zihnimizde en ufak şüphe kırıntısı kalmayacasına teyit etmiş olduk;

- Ahlaksız, adi, akbaba, namussuz, sahtekar!..

*

Madem "anda" bir faydaya dönüşmüyor…

"An"a dair , muhatabı ses ve his geçirmez duvarlardan ibaret kalan sessiz çığlıklar atmak yerine, "not düşelim" biz de; mümkün mertebe tarihe…

Ki değsin; günlerdir Türkiye''nin geri kalan 8''de 7''sinde olan bitene karşı körlüğümüze…

Öyle ya…

Biz bu ağır enkazın altında debelenip dururken;

Türkiye''nin 20 yıldır görülmesini beklediği bir dava görülmeye başlandı mesela Ankara''da; Hablemitoğlu suikastı yargı önünde; konjonktür dolayısıyla sessizce…

Sinan Ateş suikastının faili yakalandı; sembolik bir anlam yüklenen 40''ına saatler kala!

Depremden önceki son yazım ona dairdi; başına gelenler iktidarın "zafer uğruna" yapabileceklerinin pilot emsaliydi; Gökçeada Belediye Başkanı''ndan söz ediyorum; konjonktür dolayısıyla unutulmaya terk edildi…

*

Dünkü o beyhudelik teyidinden sonra, bizler artık öyle bir yazalım, konuşalım ki, hem bunca mecburi unutuşumuz için tarih affetsin bizi…

Hem de…

Varsın, yetkinin bugünkü sahipleri yok saysın, bugün yok sayılan notlarımız yarının yetkililerine yol yordam olur belki.

*

Önce Hatay.

Kahramanmaraş''ta, Malatya''da, Osmaniye''de, Adıyaman''da, Diyarbakır''da yasımız ölen insanımıza, çabamız kalan insanımızın yaralarını sarmaya. 

Ama Hatay başka.

 Oradaki yasımızın karnı burnunda; ve tohumu atılmış o yeni yaslar ölü doğmak zorunda; mevzu bahis sahiden de vatansa.

*

Bugün için "Hatay''ı terk etmeyin" çağrısı, Hataylılarda acı bir tebessümden başka karşılık bulmayabilir.

O yüzden naçizane; "İlk fırsatta geri dönmek üzere gidin" diye seslenebilirim "Kalamıyor oluşlarını" anladığım Hataylılara…

"Evlerinizi satmayın", "Tarlalarınızı satmayın"; vatanınız Hatay kalsın!

Yasınız, hayatı yaşanabilir kılacak şekilde dönüştüğünde ve şehrin "canlanmak" için tek eksiğinin "siz" olduğu günde dönmek üzere…

*

Suriye''den 2011 itibarıyla başlayan kontrolsüz göçün doğurduğu demografik değişim tehlikesi genelde bir sosyo-kültürel problem başlığı altında tartışıldı. Canımız yandıkça "asayiş" boyutu hatırlandı, hatırlatıldı.

Halbuki, mevzu hele de Hatay gibi sınır illerinde bambaşkaydı.

"Türklerin azınlığa düşmesi" bir ırki bir kaygı değildi. Suriyeli bir adayın Hatay''da "seçime girse kazanabilir" potansiyelinin bulunması, etnik, mezhepsel vesair alerjilere dayalı bir korku senaryosu barındırmıyordu.

Hatay, bir milli paranoya hamaseti olarak değil reel küresel gerçekler doğrultusunda "hedef şehir".

*

Suriye''den, daha birkaç yıl öncesine kadar yönelen "İskenderun Suriye''nin sancağıdır ve onu bir gün er ya da geç zorla da olsa alacağız" tehditleri bir yana…

Hani depreme dair "İkinci Dünya Savaşı''ndan sonraki en büyük yıkım" denip duruluyor ya; tam da bu tarihi referansla, İkinci Dünya Savaşı''ndan itibaren oynanan büyük satrançtaki jeo-stratejik rolü dolayısıyla da dikkat kesilmeliyiz;

Hatay bir "altın anahtar". Doğu Akdeniz''in de kilidini açıyor Ortadoğu''nun pardon "Büyük Ortadoğu"nun da, Kuzey Afrika''nın da, keza Anadolu''nun da…

*

Bir ayağı, Irak''ta "Barzani yapılanması" ile yere bastırılmaya çalışılan "Büyük Kürdistan" ütopyasının, diğer ayağı ise PYD''nin devletimsi şekilde yapılandırılması yoluyla oluşturulmaya çalışılıyor Suriye''de; ne sır, ne gizli…

Türkiye''yi de bir tehdit kuşağı olarak çevreyelen bu terör hattının varlığı ayrı endişe kaynağı ; "denize ulaştırılmaya" kalkışılırsa apayrı…

Zira…

Nereden ulaştırılacak?

Hem Ortadoğu hem de Orta Asya enerji kaynaklarının lojistik kavşağı olan Hatay''dan.

Ne sebeple?

"Kürdistan" hiç öyle Kürtlerin kara kaşı, kara gözünün hatırına değil; tam da bu uçsuz bucaksız enerji havzasının "taşeron bekçisi" olarak kurgulandığından!

Emperyalizm, egemen devletlerle  kuramayacağı işbirliğini kuklalarla kurmaya meyyal olduğundan!

*

Madem Hatay meselesini hep ve doğal olarak Atatürk üzerinden konuşuyoruz…

Nihai mesajımı ben de onunla vereyim:

Atatürk, Hatay''dan Türkiye''ye Türk göçünü engellemek için elinden geleni ardına koymamış; bu uğurda yüzlerce Hataylı çocuğun Türkiye''de eğitildikten sonra "şuurlu" olarak Hatay''a dönmelerini sağlamıştı.

Neden dersiniz?

Demografik tedbirlerin, bizim romantiklerin algılatmaya çalıştığı gibi ırkçılıkla değil stratejik akılla ilgili olmasından olabilir mi?

*

Korku ve çaresizliğin hüküm sürdüğü afet bölgesinde sağlıklı düşünmenin hiç kolay olmadığı şu ortamda fırsatçılara gün doğmasın;

Hatay''ı "satmayalım".

Sattırmayalım.

Yazarın Diğer Yazıları