Bu daha "Tavşan Anayasa"

Tayyip Erdoğan, 2013 yılında, "Kurtuluş savaşı günlerinde Polatlı'dan top sesleri gelirken, Meclis vazifesini yerine getirmişti. Bugün de sermayesini, manşetlerini kurşun gibi Meclis'in üzerine çevirenlere rağmen Meclis'in ve siyasetin saygınlığından taviz vermeyeceğiz. Ne elin silahlı terör örgütleri, ne çeteler, ne manşetler, ne sermaye çevreleri Meclis'in çözüm iradesini gasp edebilir. Her meselenin çözüm yeri TBMM'dir" diyordu.

Şimdi ise Meclis'in yasama yetkisini devralmak için uğraşıyor.

***

Aslında AKP iktidarı, yürütme gücünün yanında yasama ve yargıyı da cemaatle paylaşarak ülkeyi yönetmişti. Öyle ki, 2013'te cemaat ile AKP arasına mücadele kızışınca, o sıralarda Yenişafak Ankara Temsilcisi olan Abdülkadir Selvi, cemaate hitaben "2004'ten önce kaç valiniz, milletvekiliniz, bakanınız vardı, 2004'ten bu yana kaç valiniz, milletvekiliniz, bakanınız oldu? 2004'ten önce kaç üniversiteniz vardı, 2004'ten sonra kaç üniversiteniz oldu? 2004'ten önce ticaret hacminiz neydi, 2004'ten sonra ticaret hacminiz ne oldu?" diye sormuştu. Zaten Tayyip Erdoğan da cemaate sitem ederken, "Bugüne kadar ne istediniz de vermedik" diyordu.

***

Oysa bir ülkede yasama, yürütme ve yargı erklerinden biri veya tamamı bir zümreye teslim edilemezdi. Bu bir Anayasa suçuydu.

Anayasa'nın altıncı maddesi "Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz" der.

10'uncu madde, "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." şeklindedir.

***

AKP, 2003 yılından 2013 yılına kadar, yürütme görevini cemaatle paylaştı. Cemaate milletvekili ve bakan kontenjanı ayırdı, 12 Eylül 2010 Anayasa değişiklikleri ile yargıyı tamamen cemaate teslim etti. Valiler, emniyet müdürleri, rektörler derken 15 Temmuz 2016'da anlaşıldı ki meğer ordu komutanları da cemaatten seçilmiş!

AKP, şimdi FETÖ denilen bu yapıyı tasfiye etmeye çalışıyor ama hâlâ bitiremedi. Hele hele AKP milletvekilleri arasındaki cemaatçilere hiç dokunamadılar. Çünkü son anayasa değişikliği için bir oya bile ihtiyaçları var. 30-40 kişiyi partiden atıp tutuklatsalar, anayasayı kiminle değiştirecekler?

Diğer taraftan, AKP, FETÖ'yü tasfiye ederken, yine anayasayı çiğneyerek boşalan kadroları ve devlet imkânlarını başka cemaatlere teslim etmeye başladı! Gerçi bu iktidar paylaşımı da yeni değildir ama FETÖ'nün tasfiyesinden sonra hızlanmıştır!

***

İktidar, "çözüm süreci" boyunca da bölücü terör örgütü PKK'nın Güneydoğu'da kaymakam atamasına, mahkeme kurmasına, belediye araçlarıyla hendek kazarak egemenlik ilan etmesine seyirci kalmıştı.

AKP, 7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidarı kaybedince terörle mücadele başlatarak 1 Kasım 2015 erken seçimini kazanabildi ama bu defa da MHP'nin desteğiyle, diktatörlüğe geçiş demek olan anayasa değişikliği yapmaya girişti.

AKP ve MHP'nin, şimdiki yaptığı, egemenliği bir kişiye bırakmaktır ve anayasa suçudur.

Şimdiki anayasa değişikliklerini, süreci hızlandırarak Murat Çulcu'nun benzetmesiyle "Tavşan Anayasa" olarak kullanacaklarını ve sıranın ilk dört maddeye de geleceğini, bir milletvekilinin ağzından kaçırdılar!

Yani asıl darbeyi, referandumdan sonra vurmayı planlıyorlar!

Yazarın Diğer Yazıları