Bu nasıl bir oyun?

Türkiye’ye sınır ötesi harekat için yetki veren tezkere TBMM’de kabul edildi. MHP’nin de oylarıyla kabul edilen söz konusu metin bir yönüyle “torba tezkere” niteliğini taşıyor. Zira sürecin başından bu yana düşünülen ve konuşulan ihtimaller dikkate alınarak birçok husus yerleştirilmeye çalışılmış. Ancak kabul edilen metinde ciddi sorular ve sorunlar bulunuyor. Öncelikle Türkiye ilk defa tezkere çıkarmıyor. Hükümete ve dolaylı olarak Silahlı Kuvvetlere genel anlamda bu yetkinin verilmesi şaşırtıcı değil. Zaten çoğunlukla eleştirilen husus olayın bu yönü değil; metindeki ifadelerin odaklanabileceği noktalar... 

Öncelikle tezkerenin muhtevasından olası bir çatışmada hedefin IŞİD mi yoksa Esad mı olacağı anlaşılmıyor. Üstelik tüm terör örgütleri ifadesiyle IŞİD  (her ne kadar ismi geçmese de) dışında mesela PKK ve daha başka hangi terör örgütlerinin kast edildiği belirsiz.  
Tezkerede yer alan en önemli husus ise “yabancı ülkelere asker gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması...” ABD Başkanı Obama’nın bu konuda bölgeye kara operasyonun olmayacağını tekrarladığı bir süreçte ihtimal dahilinde bulundurulan yabancı silahlı kuvvetler kim ya da kimler olabilir. 
Eğer Türkiye bu muhtemel konuşlanma ile Esad’a karşı yer alacak kişi ve grupları eğitmek ve donatmak yönündeki bir eğitim çalışmasını öngörüyorsa en hafif tabiriyle bunun bile ülke içerisinde farklı yansımaları olacaktır. Bu bakımdan çıkarılan herhangi bir tezkereye milletin birliği ve devletin bekası için verilen destek yaklaşımı doğru ancak içeriğinin bu denli sıkıntılı olduğu bir metnin ileri sürülen soru işaretleri yeterince irdelenmeden ve tartışılmadan kabul edilmesi eleştirilebilir bir durum olarak kaşımızda durmaktadır.
Öte yandan HDP’nin duruşu birçok konuda olduğu gibi tartışmalı ve samimiyetten uzak bir görüntü veriyor. IŞİD sınır ötesinde kendileri açısından bir tehdit oluşturduğundan bu yana Türkiye’nin “Kobani” dedikleri bölgeye Kürtleri desteklemek üzere adım atmasını istiyorlar ancak tezkereye de hem de ateşli bir biçimde “hayır” oyu kullanıyorlar. Bu noktada HDP’nin de kendisiyle çelişen bir tavır sergilediği çok açıktır.Türkiye’nin güvenli bölge oluşturulmasına yönelik yaklaşımı PKK-PYD kanadında özellikle “Rojava” adlı bölgedeki yapı ve sistemin sonlanması şeklinde algılanıyor. Öcalan’ın açıklamasında da bunun vurgusu dikkat çekmektedir. En önemlisi IŞİD’i kast ederek “Bu katliam girişimi amacına ulaşırsa hem süreci sonlandıracak, hem de yeni ve uzun sürecek bir darbenin temellerini atacaktır.” diyerek Türkiye’yi çözüm sürecinin sonlanmasıyla tehdit etmektedir.  PKK ve işbirlikçilerinin Türkiye’yi “çözüm sürecine” darbe vurmakla suçlarken HDP yöneticilerinin bu süreçte ortaya koyduğu sorumsuz ve pervasızca tavırlar hala birilerince “özgürlük mücadelesi” olarak sunulabilmektedir. Bununla da yetinilmeyip birileri IŞİD’e karşı “Türk-Kürt eylem planı” adıyla adeta Silahlı Kuvvetler-PKK işbirliğini dayatmaya ve telkin etmeye çalışmaktadır.
Peki Türkiye IŞİD ile PYD-PKK arasındaki mücadelede nasıl bir duruş sergilemelidir?
Eğer IŞİD bir terör örgütüyse ki öyledir... Öyle olduğu için zaten onun yanında bir pozisyon alınması mümkün değildir. Bununla birlikte PYD denilen güç PKK’nın bir uzantısıdır. Ve PKK bir terör örgütüdür. Hala Türkiye için bir tehlike ve tehdit arz etmektedir. Böyle bir girişimin hangi kılıf altında olursa olsun Türkiye’ye dayatılmak istenmesi PKK’nın legalleşmesi gibi bir acı sonuç doğurur ki dünyaya verilecek mesaj ve meydana gelebilecek algı bakımından hiçbir yönüyle gerçekçi ve kabul edilebilir değildir. 

Yazarın Diğer Yazıları