Büyük vicdansızlık

     Bu iktidar döneminde toplumun tanık olduğu kepazeliklerin binde biri dahi önceki iktidarların döneminde yaşanmadı...

     Cinsel saldırı, ırza geçme, cinsel tâciz, fuhuş, kadın cinayeti, çocuk istismarı, küçük anneler gibi insanlık dışı olaylar 15 yıldan bu yana, tıpkı terör gibi artarak sürüyor...

     Son söyleyeceğim lâfı peşinen söylüyorum; bütün bu kepazelikler iktidarın aymazlığından, hak, hukuk ve adalet konularındaki irade noksanlığından ve yönetme zafiyetinden kaynaklanıyor...

     * * *

     Osmanlı hayranlığının gereği olarak, Kanuni Sultan Süleyman adı verilen hastanede ortaya çıkarılan "Küçük anneler" olayı toplumun yüz karasıdır.

     Yaşı küçük kızların, üstelik evlilik dışı anne olmalarının savunulacak ve görmezden gelinecek hiçbir yanı yoktur...

     Yaşıtları eğitim ve öğretim hayatını sürdürürken yüzden fazla çocuğun cinsel obje haline gelmesi engellenemediyse, günahı vebali iktidara aittir. Toplum hayatını dinsel malzemeyle esir almaya kalkmanın bu ve benzeri kepazelikleri tırmandıracağını düşünselerdi herhalde insanları baskı altına almaz ve patlamaya hazır bomba haline getirmezlerdi...

     Görsünler marifetlerini...

     * * *

     Koskoca hastanede küçük kızlar doğum yapıyor ama ne polisin, ne yargının haberi var...

     İnsan evlâdı bir hanım görevli ihbar etmeseydi belki şu anda bile bir kız çocuğunun doğum yaptığı gizleniyor olabilirdi...

     Bu denli çirkin ve insanlık dışı durumdan ne devletin, ne yargının haberi olmuş...

     Olmamış, çünkü hastane yönetimi bu tür olayları saklamış, ciddi olarak kayda geçmemiş ve yasal yolları harekete geçirecek girişimler yapmamış...

     * * *

     Basına yansıyan küçük anneler olayında yer alanların 38'i, Suriyeli sığınmacıların çocukları, geriye kalanlar bizim...

     Verilen sayı ise sadece bu hastaneye ait...

     Ya diğer hastaneler; hepsini taramak lâzım...

     Bu işte epey yüklü para da dönebilir, ona da dikkat etmek gerekiyor...

     Küçük anneler konusunda suç sadece fiili işleyenlerin değil, küçük çocuğunun hamile kalmasına engel olmayan ailelerin de...     

     * * *

     Sosyolojik bir sorunla karşı karşıyayız. Toplumsal nasıl bir zaaf içerisindeyiz ki başımıza sürekli musibetler geliyor, kepazelikler yaşıyoruz, selamete çıkmak için de rezalet denizinde durmadan kulaç atmak zorunda kalıyoruz...

     İktidara rağmen toplumu doğru yöne taşımak hepimizin görevi; başta eğitimcilerimizin...

     Sosyolog, psikolog ve pedagog yurttaşlarımızdan da yararlanmalıyız ve toplumu, küçük çocukları anne yapan ilkel, iptidai, insanlık dışı anlayış ve yapılanmadan kurtarmalıyız...   

Mutabakat mı, hamakat mı

     AKP kurulduğundan bu yana ilk kez milliyetçilik taslamaya başladı. Nedeni 2019 seçimi, bu tarihe bakıp "Ya batarız, ya çıkarız" diyorlar... Batmamak ve çıkmak için de milliyetçilik söyleminin sahibi gibi gördükleri Devlet Bahçeli'yi yanlarına aldılar. Akıllarınca sandıktan çıkmayı yeni bir oluşuma bağladılar...

     AKP'nin savunduğu ilkeler milliyetçi muhafazakâr nitelikte değildir...

     Yumuşatılarak dikkatlerden kaçırılmak istenen dincilik ilkeleridir. İçerisinde Tayyip Erdoğan'ı dünya lideri yapmak ve ölene kadar ülkenin başında tutmak isteği vardır...

     Bu uğurda yalan söyler, ona buna saldırır, söver, dillerini taa geçmişin politikacılarına kadar uzatırlar... Dolayısıyla Bahçeli aracılığıyla milliyetçi kesimleri sahiplenmeye kalkmaları herhalde yadırganmayacaktır...

     Hedefe ulaşmak için her yolu mübah gördükleri, üzerlerine yakışmasa da milliyetçilik taslamalarından anlaşılmaktadır...

     * * *

     Kurdukları seçim ittifakını millî mutabakat diye adlandırıyorlar...

     Cemaatle kurdukları ittifakı da mutabakat diye adlandırmışlardı...

     Oslo'da kurdukları ilişki mutlu (!) sona kavuşsaydı terör örgütüyle de herhalde mutabakat halinde olduklarını açıklayacaklardı

     Her yol mübah ya...

     * * *

     Devlet Bahçeli; oyu neredeyse sıfır noktasında...

     AKP sıfırdan medet umuyor, o nedenle işi zor...

     Sandıklar açıldığında tarafların mutabakat diye hamakatı üstlendikleri görülecek!

     Hele o gün bir gelsin!

Yargıya güvenmek şartı

     İnsanlara sıkıntı yaşatan ve tedirgin eden, adalet mekanizmasına güvenin kalmaması.

     İki gazetecinin tahliye edilmesi gerektiğini hükme bağlayan, Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararı, yerel mahkemelerin kabul etmemesi insanın aklına "hukuk bitti mi" sorusunu getiriyor.

     Abdullah Gül'ün adaylığından dem vuran Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu'na göre de hukuk bitti mi sorusunun cevabı önemli...

     "Bitmedi" cevabı verilse de Anayasa Mahkemesi'nin kararı dikkate alınmadığı için toplumun yargıya güveni kolay kolay geriye gelmeyecek gibi...

Yazarın Diğer Yazıları