Cadı avı bitti hain avı başladı

İktidar siyasi ve sosyal muhalefetin taban bulmasını engelleyemese de bu tepkinin kurumlaşmasını önleyebiliyor. Fakat dışarıda yalnızlaşma ve içeride bölünme algısının ahlaki yozlaşma ve ekonomik gerileme ile karışımından doğan kaos karşısında yönetici elit paniklemiş durumda. Tüm despot yönetimlerin dağılma dönemlerinde uyguladığı baskı, yıldırma ve sansür politikalarından medet umuyorlar. Mukadder akıbeti geciktirme telaşıyla mantıklı karar da alamıyorlar. Egemen Bağış’ın CHP’li Ali Özgündüz’e “Eninde sonunda beni Yüce Divan’a göndereceğinizi biliyorum” sözleri bu paniği gösteriyor. Amaçları hesap zamanına kadar hazırlıkları tamamlamak! Ama saatin tik takları duyuldukça toplumdaki öfke de artıyor.
Abdullah Gül’den sonra Başbakan Ahmet Davutoğlu da şimdi topun ağzında! Ya saraya mutlak itaat edecek yahut paralel hainlikle suçlanacak! Demokrasi ve hukuk devletinin dengesi bozuldu. İstihbarat tankının kundağı yalama olduğu için artık topun namlusunun kimi vuracağı belli değil. “Cadı avı” bitti şimdi “hain avı” başladı. Bundan sonra tankın içindekiler hariç, dost düşman paralel-yamuk fark etmez herkes iftira mermisinin hedefi olabilir.
Örnek mi? Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin bölgedeki tek ‘dostu’ Katar’da, MİT’in uyarısı üzerine ülkemizdeki 51 fahri konsolosun belgelerinin yenilenmediğini açıklamış. “Paralel yapıya bağlı fahri konsoloslukları yenilemiyoruz” diyen Çavuşoğlu acaba diplomasinin en temel ilkesi mütekabiliyet gereği artık o ülkelerdeki fahri konsolosluklarımızı da hükümsüz kıldığını ve 51 ülkeyle daha Türkiye’nin ilişkilerini baltaladığını görebiliyor mu?
En başından beri, parti tabanıyla kan uyuşmazlığı olan 4 bakanı rahatça feda ederek durumu kurtarabilirlerdi. Ancak ucunun nereye uzandığını bildikleri için önlerine çıkan her engeli yakıp yıkıyorlar. Daha şimdiden içlerindeki her 4 kişiden birini hain ilan ettiler. Hiç gözlerini kırpmadan bin yıllık tecrübeye dayanan devlet kurumlarını, ahlaki ilkeleri, dini müesseseleri yolsuzlukları aklama araçlarına dönüştürdüler.
TBMM’den kulağımıza gelen kulislerde ilginç ayrıntılar var! Yolsuzlukla suçlanan eski bakanlardan en rahat olanı Erdoğan Bayraktar’mış. Egemen Bağış ise dikkat çekmeden hemen protokol locasının gölgesiyle karanlık olan en arka sıralara oturmuş. Gruptan kimse yanına gitmese de Saray’dan gelen talimat üzerine Bağış’ın kurtarılması için vekiller üzerinde baskı kurulmuş. Muammer Güler konuşma metni hazırlamak için salonda epeyce çalışsa da parti yönetiminin uyarısı üzerine hazırladığı metni okuyamamış, sadece birkaç cümle konuşabilmiş. İktidar kulisleri “bu günaha ortak olmak istemiyoruz” diyen bakanların sözleri ile yankılanırken genel kurula gelen bakanların dahi fişlenmesi bir ara gerginliğe sebep olmuş. Bülent Arınç’ın bu fişlemeye kızgınlığı el hareketleri gibi yüzüne de yansıyınca bu tepkisi not edilmiş. Gerginliğin faturası Ayşenur Bahçekapılı’ya kesilecek gibiymiş. Oturumdaki kötü yönetim, Çiçek sonrası TBMM Başkanlığı hayallerini suya düşürmüş.
İktidar partisindeki çözülme Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in “Bakanlar Yüce Divan’a gitmeli” açıklamasıyla görünür hale gelmişti. Her şeye rağmen oylamaya gelmeyen, gelse bile Yüce Divan’a evet diyecek AKP’li vekillere “Boş koltuklar yeni sahiplerini bekliyor” türü SMS mesajlarıyla bir çeşit mobbing uygulanmış. HDP grubundaki sessizlik ise “HDP’den de ret oyu kullananlar var” iddiasını gündeme getirirken CHP içindeki muhalefetin de bazı bakanlar lehine oy kullandığı konuşuluyormuş.
Aslında durumları işledikleri haltlar ortaya dökülen haylazlar çetesinin ceza faslı başlamadan önceki acınası hallerine benziyor. Ne kadar geciktirirsek o kadar kârdır diyerek bağırıp çağırıyor, diğer çetelerin suçlarını ortaya döküyor, geçmişte büyüklerin onları nasıl dövdüklerini hatırlatarak kendilerini acındırıyorlar. Şeytani zekâlarını kurnazlıkları ile birleştiriyorlar. Yakınlarını yanlarına almak için onların yararına yaptıkları işleri hatırlatıp destek ararken bir yandan da aman çamura bulaşmayalım diyenlerin olay yerini terk etmesini umuyorlar. Doğrusu suç bastırmakta profesyoneller!
Mahallelinin en hassas olduğu terbiyesizlikler için de aralarından birkaçını öne itiyorlar. Ancak bu bile trajedi! Mehmet Ali Şahin,  “Asgari ücretin yeni, bin liraya çıktığı ülkede bir siyasetçi 700 bin liralık saat alamaz kardeşim” diyor ya, tam evlere şenlik bir durum. Neye güler, neye yanarsın; asgari ücretin yeni 949 lira olmasına mı, saati alanı aklamalarına mı, Yüce Divan’da yargılanmasını isteyenleri ihanet çetesi diye suçlamalarına mı, tespit eden savcıyı sürmelerine mi, yakalayan polislerin işten atılmasına mı..? Haylazlıkları da bir yere kadar!  

Yazarın Diğer Yazıları