MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
25 şehidin üzerini böyle kapatacaklar!

Afyon’da 25 askerin öldüğü cephanelik patlamasıyla ilgili (...) askeri mahkemede yargılaması süren bir “kaza” davası, sivil mahkemede ise ailelerin avukatı Altan Ulutaş’ın iddiası üzerine savcılıkca başlatılan bir “sabotaj” soruşturması vardı...
O günden bu yana 6 ay daha geçti ve geldik 2015’in ikinci ayına, durumda değişiklik oldu mu? Hayır askeri mahkemedeki dava da, sivil savcılıktaki soruşturma da devam ediyor. Yani kafalar hala net değil. Somut tek değişiklik askeri mahkemenin son duruşmada (20 Ocak 2015) olay yerinde yeniden keşif yapılması için ODTÜ, Gazi, Hacettepe, Bilkent, Ankara üniversiteleri, Jandarma  Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Ankara Adli Tıp Kurumu, Makine Kimya Enstitüsü ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan uzmanların katılımıyla ilk kez bilirkişi heyeti oluşturulması yönünde aldığı karar. Buna göre bilirkişi heyeti olay yerine gidecek tespit yapacak. Ne zaman? Önümüzdeki günlerde, daha doğrusu neredeyse patlamadan 2,5 yıl sonra... Üstelik de savunma tarafından aylar önce Adli Tıp Enstitüsü’ne yaptırılan ve askeri mahkemeye sunulan “artık oradaki deliler tespit edilemez” şeklindeki rapora (21 Mayıs 2014) rağmen...
Avukat Ulutaş’a soruyoruz
Neden bunca zaman sonra?
Mahkemeye biz de “27 ay sonra neden böyle bir karar aldınız, greyderlerin girdiği yerde ne yapacak bilirkişi” diye sorduk. ‘Gidip inceleyecekler’ yanıtı verildi. Sanıyorum yargılama adına eksik kalmadı ve olayın kaza olduğu anlaşıldı deyip dosyayı kapatacaklar...
Tunca Bengin Milliyet
***
Eyyy Davutoğlu “Muavin Ahmet” olmayı nasıl içine sindireceksin?


Anayasa, Cumhurbaşkanı’nın tarafsız olmasını emrediyor.
Fakat anayasayı-babayasayı takan kim?
C.Başkanı Erdoğan, hâlâ AKP Genel Başkanı gibi davranıyor ve halktan AKP için oy istiyor!
Erdoğan’ın Kırşehir’de yaptığı miting ve propaganda konuşması yasalara aykırıdır ve açıkça Anayasa’yı askıya almaktır!
7 Haziran’da genel seçim var. Erdoğan bu seçimde AKP’nin 330’un üstünde milletvekili çıkarmasını sağlayarak Anayasa’yı değiştirmek ve ülkeye “Başkanlık Sistemi”ni getirmek istiyor.
Neden Başkanlık Sistemi? Böylece çok hızlı kararlar alınırmış! Tayyip Bey öyle diyor. Demek ki, Türkiye’yi daha hızlı geriye götürmek istiyor!
Aslında onun amacı belli: Ülkeyi tek başına yönetmek ve Cumhuriyet ilkelerini bir bir yok etmek!
Peki, şimdiki Başbakan “Serok Ahmet” ne olacak?
Malûm, “Serok” Kürtçe “Başkan’’ demek. Yandaşlarının Kürt seçmeni tavlamak için taktıkları bir isim bu...
Tayyip Bey başkan olursa onun “Serok”luğu filan kalmayacak, adı sadece “Muavin Ahmet” olacak! Nasıl içine sindirecek bunu?
Rahmi Turan Sözcü

“Osmanlı sütten çıkmış ak kaşık değildi ama bu şarlatanların diline düşmeyi de hak etmemişti” diyen
Zaman yazarından iktidara çok ağır sözler

Ahlak omurgası yok!

(...) Şimdilerde birtakım kalpazan kalemlerin kekeleyip durduğu ’Osmanlı medeniyeti’vs. cinsinden türrehat bu yüzden canımı acıtıyor. Osmanlılar ki sütten çıkmış ak kaşık değillerdi ve bu şarlatanların diline düşecek kadar denâeti hak etmemişlerdi ama böyle ağızlar tarafından övülmek herhalde tarihin en büyük istihzâsıdır. Bu arkadaşlar evvelâ Osmanlı tarihini bilmiyorlar; iki, İslâm tarihini de bilmiyorlar ve üç; bu tarih epizodlarına eşzamanlı ve mukayeseli olarak refakat eden dünya tarihini de bilmiyorlar; üç bilinmeyenden medeniyyet çıkarmak, ancak lise terk seviyesinde tarih yalamış siyasetçi takımının harcıdır.
Oscar Wilde keskin zekâsı ve vicdanıyla beni etkilemiş yazarlardan biridir ve parlak kariyerini, cinsi tercihinden ötürü bir dramla kapatmayı göğüsleyebilmesi bakımından tutarlı bir adamdı; diyor ki, “Şerefle tamamlanması gereken en büyük vazife hayattır!” Hayatı şeref uğruna yaşamak ve öyle tamamlayabilmek ülküsünü Türkçeye nasıl tercüme edeceğiz? Şeref, yani bütün ömrü ahlakî bir anayasaya göre yaşamak. Bizi hangi omurga dik tutacak? Şeriat diye diye ‘fıkh’ın bile belini kırmış, “Bana inanabileceğim bir yalan söyle” diye gözümüzün içine bakan insanları yalanla avutmuşuz. Daha düne kadar ‘darbeci asker kafasının ürünü’ diye küçümsediğimiz laik anayasaya sâdık kalmak vaadini bile gözümüzü kırpmadan harcayıvermişiz. Söz sözdür; velev ki laik bir metne sadakat için verilmiş olsun; ya o sözü vermeyecek veya yerine getireceksiniz! Ahde sadakatsizliğin hiçbir ahlâkta te’vili yok.
(...) ‘Hâl ve gidiş’ sıfır olunca aritmetiğin vesairenin mânâsı kalmadı. Ahlâk omurgası olmayanlar iktidar filan olabilir de medeniyyet filan... Bunlar birkaç numara büyük geliyor bu ağızlara. Herkes yoğurdunu yiyip âkıbetini beklesin
A.Turan Alkan Zaman



Burhan Kuzu’ya ne kadar teşekkür etsek az
Zira AKP’li dört eski bakanın Yüce Divan’a yollanmamasının nedenlerini “en net biçimde” açıklayan Burhan Kuzu’dan başkası değil!
Millet dört eski bakanın Yüce Divan’a yollanmamasını çeşitli bahaneler bularak izaha çalışırken Burhan Kuzu olayın sebebi hikmetini “olanca çıplaklığı” ile ortaya koyuyor!
Burhan Kuzu özetle, “Başbakan benim partimin genel başkanı, bakanlar benim kankam, bir kısmı benim dünürüm. Bu adamlara niye muhalefet olayım. Demek istediğim oğlan bizim, kız bizim” diyor!
Yani öteki AKP’liler gibi “Suçlananların yolsuzlukla alakası yok” falan gibi laflar etmiyor!
Doğrudan doğruya lafa giriyor ve “Onlar benim kankam” diye meselenin özüne(!) parmak basıyor!
Ve de bununla da yetinmeyip, “Bunlara uyarak neden göndereyim, deli miyim, aklımdan zorum mu var? Zaten gönderemezsin, siyasi hayatın biter” demek suretiyle AKP’li dört eski bakanın niye Yüce Divan’a gönderilmediğini açık ve net bir biçimde ortaya koyuyor!
(...)
AKP’liler açısından Yüce Divan’a yollanmaları istenen eski bakanlar hakkındaki yolsuzluk iddialarının hiç önemi yok!
Dört eski bakanla ilgili iddialar doğru olsa bile onlar için önemli olan “siyasi hayatlarının devam” etmesi!
(...)
Bu kadar açık konuştuğu için kendimizi ona karşı teşekkür borçlu hissediyoruz!..
Zeki Ceyhan Milli Gazete


Grev erteleme! Vatan hainliği!
Bu çağda, bu koşullarda “Vatanımızın milli güvenliği tehlikeye girer diye işçilerin grevini” ertelemek aslında vatan hainliği sayılması gerekir. Çünkü işçilerin grevini erteleyerek aslında “sosyal barışı” bozmuş ve vatanın güvenliğini tehlikeye atmış oldular. Devletin ve iktidarın, işçilerle işveren arasında anlaşmazlık çıktığında tarafsız davranması “onları uzlaşabilecek bir çizgiye” doğru yönlendirmesi beklenir. Tersi oldu. (...)  Devlet gücü sermaye gücüyle birlik oldu, ucuz emek sömürüsü devam etsin diye işçinin gücünü ezdi. İktidar grevi ertelemeseydi; patronlarla işçiler bir noktada anlaşacaklardı. Üretim barış içinde ve işçi de memnun, işveren de mutlu devam edecekti. Ülkenin milli güvenliği sağlamlaşacaktı. Vatan hainliği yapıldı.
Necati Doğru Sözcü
 

Bulaç’ın cemaat gazetesinden yaptığı ”barışalım“ çağrısına aynı gazeteden itiraz gecikmedi:
Sulh için fedakarlık ihanettir!
...Sulh meselesine gelince: Evet, sulh, hayırdır. Fakat ortada bir mesele varsa, hayır olan sulh nasıl ve nerede sağlanacak? Fertler arası meselelerde fertlerin kendi şahsî haklarından vazgeçivermesi bir fazilettir. Fakat mesele millet meselesi, ülke meselesi, hak ve hukuk meselesi, milyonların meselesi ise burada kimse fedakârlıkta bulunamaz; fedakârlık ihanet olur...
Evet, sulh hayırdır; ama sulh, adalet, hem de titizce adalet üzerinde yapılır ve o zaman hayır olur.
Ali Ünal Zaman