Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Coşkun ÇOKYİĞİT

Coşkun ÇOKYİĞİT

Cengiz Aytmatov: Turan Edebiyatının Kutup Yıldızı

Cengiz Aytmatov: Turan Edebiyatının Kutup Yıldızı

Geçen haftaki yazımda, yaşadığım müddetçe üstadım olarak anacağım merhum Peyami Safa’dan bahsetmiştim. Dilim döndüğünce! Aslında niyetim önce Cengiz Aytmatov’u anmaktı ama her nasılsa kalemim, takdim tehir eyleyerek, “Yetim Emekçi” dedi.

Cengiz Aytmatov benim için, ilk eserini okuduğumdan beri “Turan Edebiyatının Kutup Yıldızı” olmuştur. Üstelik Aytmatov, Rus edebiyatından etkilenmiş, Rusça yazmış olmasına rağmen ta “derunundan” gelen duygu ve algıları, hafızasına ve ruhuna sinmiş Türklük motifleriyle, nevi şahsına münhasır bir ‘Turancı’dır.

Bu sayfada, 2 Ekim 2022 tarihli köşemde şunları yazmıştım: “Rahmetli Cengiz Aytmatov ile yaptığım bir mülakatta romanlarını nasıl yazdığı sorusuna; “ ’3-4 yaşlarımdayken ninem geceleri bana yorgan altında Kırgız masalları anlatırdı. Bunlar rüyalarıma girerdi…’ demişti. Kızıl Emperyalizmin millî kültürleri yasakladığı o zorbalık döneminde, küçük Cengiz'in ninesinin yaptığı, (Turanî) archetype”leri torununun beynine yerleştirmekti. Böylece, o mübarek anneanne, Komünist Parti'nin yarattığı, bedenleri proleter eti, damarlarındaki kan Stalin zulmü olan "kızıl kahramanların" çocuk Cengiz'in rüyalarına girmesine engel olmuştu!”

Cengiz Aytmatov’u şahsen tanımak, sohbet etmek Türkiye’de gerçekleştirmeyi çok istediği ve pek çok Türk arkadaşına da anlattığını söylediği projesini dinlemek fırsatım oldu. Onun o harika “Anadolu projesini”, eski yoldaşları gibi -İstanbul’a her gelişinde onu Boğaziçi meyhanelerinde rakı balık muhabbetine götürürlermiş -bir meyhanede değil-, İKSV’nin konuğu olarak kaldığı The Marmara oteli lobisinde dinlemiştim.

Şalvar giyip, kasket takıp bütün Toroslarda adım adım dolaşıp “Yörüklere” konuk olmayı, onlarla yaşamayı, zaman geçirmeyi, onlarla hasbihal eylemeyi ve tüm bunlardan oluşan intibalarını yazmayı hayal ettiğini söylemişti. O zaman çalıştığım kuruma bu durumu anlattıktan bir müddet sonra, bir tür “özel sektör bürokrasisi” ile oyalandığımı fark ettiğimde iş işten geçmişti.

Hâlâ büyük pişmanlık içinde olduğumu ifade etmeliyim: Birincisi çalıştığım kurumun bu seyahatin giderini karşılayabileceğine inandığım için… İkincisi de, bir bankaya gidip kredi çekmediğim için… Oysa ne kadar da kolay olurdu. Güçlü bir basın kuruluşunun aktif bir elemanı olarak ihtiyaç kredisi çıkartmak çocuk oyuncağıydı o zamanlar.

Anadolu topraklarında binlerce yıl önce ömrünü tamamlamış uygarlıkları geçmişimiz sayanlara karşı, Lord Kinross’un “Kutsal Anadolu Toprakları” adı altında pagan ve Hristiyan geçmişe yaptığı güzellemelere karşı, bütün Türk tarihini (tabii kültürünü) mozaik diye yaftalayanlara karşı, elimizde Turan’da doğmuş, Turan efsaneleri ile efsunlanmış ruhundaki “tamgaları” Anadolu coğrafyasındakilerle eşleştirmiş “Cengiz Aytmatov’un Anadolu’su” külliyatı ne büyük ne şahane ne kutsal bir tecrübe olurdu.

Olsaydı, ne muazzam bir eser olurdu!

Rahmetle anıyorum.

GÜNÜN KISSASI

İstanbul Kültür Sanat Vakfı, Cengiz Aytmatov’u, eserlerinden uyarlanan filmlerin gösterileceği bir seçki dolayısıyla, Film Festivali’ne davet etmişti. Festival yönetimine, Aytmatov’u gazete olarak bütün bir gün boyunca konuk etmek istediğimizi bildirdim. Kabul edildi. Cengiz Aytmatov ile Topkapı Sarayı’nı, Eyüp Sultan’ı gezdik. Yorulduğunu düşünerek, “Ne yapmak istersiniz?” diye sordum. O zaman kaşlarını çatarak bana Kırgızistan’daki geleneksel misafir ağırlama adabını anlattı. “Bir obaya bir misafir geldiğinde, şerefine koyun kesilir. Eğer sofraya bir önceki konuktan kalma et çıkarılırsa büyük ayıp olarak görülür. Aynı zamanda misafir, obaya indiğinde artık onun ipi ev sahibinin elindedir. O ne derse misafir uyar. Ta ki ev sahibi onu bırakana kadar!”

Sorduğuma pişman olmuştum!

Yazarın Diğer Yazıları