Cengiz Dağcı'nın Özlemiyle Bir ve Ayrı Olmak...

Yıllar önce okumuştum Cengiz Dağcı'nın "Anneme Mektuplar"ını; günlerce, hatta yıllarca etkisinde kalmıştım.

Bu kitabı geçtiğimiz hafta yeniden okudum. Yine o akıcılık, sürükleyicilik, o şiirsel biçem, o özdeyişsel bilgelik dolu sözler, insanı derinden sarsan olaylar ve Safiye Akimova ile yaşanan o doludizgin, uçurumca, destansal aşk... Yeniden notlar aldım, bazı sözlerini söz dağarcığıma kaydettim. Gelgelelim bir önemli oydaşmazlığı da bu ikinci okuyuşta fark ettim.

"Özlem"dir o oydaşmazlık... Cengiz Dağcı, özlemi, kimi zaman, arzu ve dürtü yerine de kullanıyor. Bu, kabullenilebilir bir kavrayış ve algı değildir bana göre... Şimdi örnekleyeceğim bu savımı, fakat bir yandan da hayıflanıp duruyorum, Dağcı'nın sağlığında bunu niye görüp de yazmamışım diye. Ne ki bir yandan da, diyorum ki: "O, ölmüş annesine yıllar sonrasından mektuplar yazdığına ve ulaşacağına inandığına göre, benim bu yazım da ona mutlaka ulaşacaktır."

Oydaştığım özlemlerle başlayalım isterseniz:

"Soyunup özlemlerimi giysin isterim", "Gözlerinin ışıltısı, büyülü bir özlem içinde gömülü", "Özlemlerimi ısıtırdım", "Özlemlerimi okşayacak bir şey bekliyorum karanlıkta", "Özlemlerimin benliğimi aştığını duyar gibi oluyordum", "Öyle sessiz ama sancılı özlemlerimizin ağırlığıyla yüklü bakışlarla", "Her gece özlemlerle yüklü gemilerini uğurlarken", "Özlemler çiçek açtı içimde, gözlerimde renkler belirdi", "Özlemlerimizin külleri içinden taze asmalar fışkıracak", "özlemlerimi, umutlarımı, aşkımı, her şeyimi toprağa adadım."   

Bu özlemler Cengiz Dağcı'nın büyüklüğüne lâyıktır; bunların önünde saygıyla eğilir, alkışlarım. Ancak şimdi yazacaklarım ne yazık ki özlem değil:

"Saklı memelerine özlemle bakmamış mıydım? (Sahife 102)... "Cinsi özlemlerini tatmin etmiş bir kadın gibi (Sahife 200)... "Cinsi özlem" olur mu hiç? Cinsel arzu olur, dürtü olur... Arzu başkadır, özlem başka. Biri tensel, biri tinseldir. Gönül kavramı ise özlem, aşk ve arzuların hepsini içerir, hepsinden vardır ama bir alaşımdır aslında. Yani yerli yerinde kullanmak gerek, özlem gibi bana göre kutsal bir kavramı, arzu ve dürtülerle ayağa düşürmemek gerek...

Amacım bu büyük yazara kusur bulmak asla değildir, onu ne çok sevdiğime Tanrı tanıktır. Ancak bu vahim yanlışı da demem, yazmam gerekti.

Kendi özlemlerimden de örnekler vereyim ki bu bağlamda söz edebileceğim belirginleşsin.

Özlem koşularına çıkarayım önce sizleri:

"Özlem koşuları, içime doğru, çıt çıkarmadan/Vuslat yokuşuna tırmanmak dikine/Vardıkça hoş, erdikçe coş/Bitiş çizgisine daha varmadan"

Ve özlem sloganları atayım sizin duyamayacağınız:

"Özlem sloganları atarım aşk meydanında/Kimsenin duyamadığı frekanslarda/Ve sonra içimdeki özlem bulvarına doğru yürürüm.../

Tüm öykü işte bu izlekte gidip gelmekte dostum"

Ve birkaç özlem hoyratı:

"Özlemin iz

İz özlem, özlemin iz

İçimi iz iz etti

Bu artan özleminiz"

 

"Özlemde mi?

Sevdalık özlemde mi?

Vuslata sancı olur

Aşığın özlem demi"

 

 "Özlemelerim

Yol çeken gözlerimde özlemelerim

Kavuşmalar kurarım düşlerimde

Yazgı eleğinde özlem elerim"

 

Yazarın Diğer Yazıları