Cepheye gidiyor gibiydiler...

28 Şubat bahanesi ile, adliyeye çağrılan, gözaltına alınan, tutuklanan generallere bakıyorum da, cepheye gider gibiydiler...
Emekli generallere bakıyorum da cepheye gider gibiydiler, hele o beyaz saçları ve sakin halleri ile...
Eskiden iktidarlar  “Devr-i Sabık yaratmayacağız”  diye iktidara gelirlerdi, bu bir nevi nezaketti, iyilikti, mecburiyetti, belki yalandı belki doğruydu ama böyle yapılırdı. Şu belli idi ki ’Devr-i Sabık yaratmak’ kötü bir şey idi.
Bunlar çok acemice, çok kabaca çok kindarca yapıyorlar bunu, Nuh nebiden kalma hadiseleri ısıtıp ısıtıp Türk halkının önüne koyuyorlar.
Rahmetli Erbakan ki 28 Şubat’ta Başbakanlığını kaybetmişti, o günlerde ve sonrasında hiç efendiliğini bozmamış, daha sonra da 28 Şubat hadisesi için de tarihte küçük bir noktadan ibarettir demekle yetinmişti.
Ne ilginçtir ki Erbakan’ın böyle bir devlet adamına yakışan vakarla karşıladığı bu hadise, Fazilet Partisi’nin dağılmasından sonra AKP’nin iktidara gelmesini sağlamak için kurulan bir tezgahtı. Bu hadiseden zarar görenler susuyor, faydalananlar ötüp duruyorlar.

 

***

 

Elimde Doğu Perinçek’in “Og’dan Ogura”  adlı kitabı var. Zevkle ve içselleştirerek okuyorum. Bir oğlumun adı Uğur’dur. Ben bu ismin metafizik bir anlamı olduğunu zannederdim, meğerse öz be öz Türkçe aynı zamanda  “Oğuz”  ile eş anlamlı imiş. Oğuz’un, düşünmek anlamına gelen ’ö’ kökünden türemiş. İçselleştirerek okuyorum dememin bir anlamı da hayatımızdaki bununla ilgili kelimeleri kitapta bulmam oldu. Mesela, Bilge Kağan şöyle anlatıyor:
 “Tengi yarlıkadukin üçün, özüm kuutum bar üçün kagan olurtum.”
Günümüz Türkçesi ile: “Tanrı lütfettiği için, kut’um olduğu için Kağan tahtına oturdum.”  Sayfa 127.
Annem dua ederken,  “Allah’ım bizi merhametin ve şefkatinle yarlıga” derdi.
Ben de bu  “Yarlıga” nın nereden çıktığını ne olduğunu merak ederdim, hatta annemin kelimeyi yanlış söylediğini bile düşünürdüm. Meğer annem öz Türkçe dua ediyormuş.
Biz Osmanlı mirası üzerine konduğumuzu söyler dururuz da Türk uygarlık devrimini bilmeyiz.
Orta Asya’daki uygarlık devrimi görülmemiş ve görülmek istenmemiştir.
Şimdi de bu koskoca binlerce yıla hükmetmiş uygarlığın adını Anayasamızdan ve her yerden silmek istiyorlar. Boşuna çaba, tarih onlardan yana değil,
Doğu Perinçek’in ulaştığı uygarlık kalıntılarından en ilginç ikisini yazalım. Devlet parası ve su kanalları. Turfan havzasında 5.000 km. uzunluğunda su kanalları, 2.300 yıl önce çölün altında inşa edilmiş. Şimdi bu anlattıklarıma bağlı olarak bir okurumun benim  “Şımartıldıkça şımaranlar”  başlıklı yazıma gönderdiği düzeltmeyi anlatacağım. Ben o yazıda Ziya Gökalp’i de Kürt kökenli olarak yazmıştım. Oysa okurumun anlattıklarına göre, Diyarbakır eyaletinin Çermik ve Çümbüş sancağı doğumlu imiş ve Kürt değil Zaza imiş, dilleri Farsça değilmiş, dualarında eski Uygur Türkçesini kullanırlarmış ve Selçuklu isimleri taşırlarmış, Sultan, Tuğrul, Aslan gibi. Gelenekleri Horasan ya da Harezim dolaylarındaki Selçuklular gibi imiş. Okurum Tarık Kılıçaslan’a çok teşekkür ederim.

Yazarın Diğer Yazıları