Dağlıca’nın ardında bıraktığı sorular

Başbakan Erdoğan Brezilya gezisi dönüşünde gazetecilerin sorularını yanıtladı ve PKK’nın silah bırakması durumunda terörün kısa sürede bitebileceğini ifade etti. Ancak bu mesele göründüğü kadar basit değil. Cevaplanmayı bekleyen bir çok soru var. Dağlıca bölgesindeki alçak saldırının gerçekleştiği günlerde sözde Kürt sorununun çözümlenmesi ihtimalinin kuvvetlendiği; terör örgütü ya da örgütün içerisindeki farklı bir otoritenin çözüm istemediği için bu saldırının düzenlendiği iddiası gündemi meşgul etmeye devam ediyor. PKK ile yıllarca savaşmış uzmanlar ise dağa sürülen teröristlerin Türkiye’deki demokratikleşme, açılım vb. gelişmelerle ilgilenmediğini, örgütün kendi ömrünü uzatmak için her türlü eylemi gerçekleştirebileceğini belirtiyorlar. O halde bugün ekranlarda barış ve müzakere için çağrıda bulunanların öncelikle söz konusu müzakerenin kiminle yapılacağını ortaya koymaları gerekiyor. Silahlar sussun, savaş bitsin... Sanırım Türkiye’de bunu istemeyen akıl sahibi hiç kimse yoktur. Ayrıca ülkedeki tüm vatandaşların hak ve özgürlüklerini eşit biçimde genişletebilen karar ve uygulamalara karşı çıkmak mümkün değildir. Pratikte gerçekten ihtiyaç duyulan demokratikleşme adımları kendisini Kürt hisseden kadar, diğer ülke vatandaşlarının da temel beklentisidir.
Peki Türkiye hangi adımı atar veya açılımı yaparsa terör bitecek? Seçmeli ders mi? Ana dilde eğitim mi? Anayasada Kürt kimliği mi? Yoksa özerk bir Kürdistan mı?
Kürt açılımı denildiğinde bunun içerisinde hangileri yer alıyor. İşte bu soruların cevabı belirsiz. Kimse buna net bir cevap veremiyor. Adeta herkesin yüzleşmeye zorlandığı bir husus. Başbakan Erdoğan defaten “tek bayrak, tek devlet, tek dil” söylemini ortaya koyuyor. BDP ve onun uzantıları ise seçmeli Kürtçe dersini bile kendilerine hakaret sayıyor. İşte bu noktada ciddi bir sorun var. Kiminle ve hangi amaçla müzakere yapılacağı konusunda net bir söylem içine girilemiyor. Oysa gerçek düşünceler ortaya konulabilse ülkede bir “terör” sorunu mu yoksa “Kürt” sorunu mu olduğunu herkes daha iyi görebilir.
Başka önemli bir husus 8 Mehmetçiğimizi kaybettiğimiz hain saldırı, “2. Dağlıca Baskını” olarak değerlendirilebilir mi? Genelkurmay bu yaklaşımdan rahatsız ve herhangi bir ihmal olmadığını düşünüyor. Yapılan yazılı açıklamada saldırı yapılan bölgenin bir karakol değil Yeşiltaş ana üs bölgesinin güvenliğini sağlayan geçici bir üs olduğuna vurgu yapılıyor. Oysa uzmanlar, PKK’nın çatışma stratejisinden hareketle sıcak temasın sağlanma ihtimalinin kuvvetli olduğu karakol ve mevzilerin uzun zamandır gerekli ve yeterli teknolojiden yoksun olduğunu ifade ediyorlar. Aktütün saldırısının ardından TOKİ’ye verilen 206 karakol inşaatı “1984’den bu yana neden yapılmadı?” sorusunu akla getiriyor. Kimse bundan gocunmamalı...
Kaybettiklerimizin bu ve benzeri önlemlerle yitirilmeyebileceği ihtimali hem düşündürüyor hem de öfkelendiriyor. Bu süreçte tamamlanan 60 karakol sevindirici bir gelişme, 146’sı ise devam ediyor. Umarız yüksek güvenlik ve teknoloji sunan yeni mevziler en kısa zamanda teslim edilir. Eğer silahlı mücadele sırasında kayıplarımız minimize edilir ve bugün bizim aleyhimize yürütülen psikolojik üstünlük sağlanabilirse, “Kürt sorunu” ya da “demokratikleşme” denilen meseleler daha sağlıklı ve tutarlı bir zeminde tartışılabilir.

Yazarın Diğer Yazıları