Zihinler komplo teorileriyle zehirlendiği için sıradan hadiseler dahi süper güçlere bağlanıyor. Siyasiler beceriksizliklerini örten bu ithal yorganlara sıkı sıkıya sarılıyor. İşler yolunda giderken "Her şeyi biz yaptık, dünyayı dize getirdik" diye hava atanlar, şartlar tersine dönünce "7 düvel bize savaş açtı" kolaycılığına sığınıyor.

Çoğu insan kafalarındaki şablonla mutlu olduğu için farklı görüşlere kulak tıkıyor. Açık kaynaklardan ulaşılabildiği halde sanırım ilk kez duyacağınız 2 örnek vermek istiyorum:

1) Şu sahneyi gözünüzde canlandırın: 28 Şubat Davası'nın görüldüğü mahkeme salonunda dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan ile darbe girişiminden yargılanan (E) Org. Çevik Bir tokalaşıp öpüşür. Duruşmaya geçilir. Kazan 28 Şubat sürecindeki meşhur MGK toplantısında askerin merhum Başbakan Necmettin Erbakan'a karşı saygılı davrandığını anlatır. Zaten "28 Şubat-Postmodern Bir Darbenin Anatomisi" kitabı sanıkların sunduğu deliller arasındadır. Mahkemede darbecilikle yargılananlar Kazan'a tek tek teşekkür eder. Kazan da askerden şikayetçi olmadığını hâkim huzurunda beyan eder. Tutuklu sanık kalmayan davada Refahyol'un bakanlarından hiçbiri şikâyetçi değildir.

2) E. Org. İlker Başbuğ tartışılıyor. Bakın Başbuğ, Yargıtay'daki savunmasında ne diyor: "Bush yönetimi; Türk ordusunu, derin devlet olarak görmekteydi. Bu derin devlet; Orta Doğu'nun yeniden şekillendirilmesine, Ilımlı İslam konseptinin uygulanmasına, Türkiye'deki terör sorununun 'siyasi çözüm' ile çözülmesine engeldi... Obama yönetimine ise farklı bakılmalıdır. Başlangıçta bu soruna taraf olmaktan kaçınmış, ancak TSK'nın aşırı boyutlarda yıpratıldığını görünce, bu konuya ilişkin rahatsızlıkları açıkça seslendirmeye başlamıştır."

Evet yanlış okumadınız. Emekli Genelkurmay Başkanı'na göre; ABD son dönemdeki "kumpas" davalarında "Millî Ordu"nun yıpratılmasına karşı çıkmıştır.

Başbuğ daha iyi anlaşılmak için gazeteci Kadri Gürsel'in kendisi hakkındaki şu değerlendirmesini paylaşır: "İktidarla kavga etmek yerine, Cemaati iktidardan ayrıştırarak Cemaati hedef gösterdi ve iktidarı yanına çekmeye çalıştı." Öte yandan Wikileaks belgelerinde ABD'li diplomatların Başbuğ'u son 10 yılda Amerika'ya en yakın genelkurmay başkanı olarak gördüklerini de hatırlatalım.

Oysa ABD, Bush döneminde bozulan imajını düzeltmeye çalıştı. Neoconlar kötü polisi Obama iyi polisi oynadı. Yeni Türkiye denen proje ABD sempatisinin Obama markası altında yeniden pazarlanmasıdır. Adı dahi Graham Fuller'in 'Yeni Türkiye' kitabından alıntıdır. Don Kişot'luk yapmasınlar ama güvenliğimizi teslim ettiğimiz devlet adamlarının bu kadar saf(!) olmaları beni kahrediyor.

NATO'ya katıldıktan bugüne ABD'ye rağmen dış politika belirleyen hiç bir hükümet olmamıştır. Tayyip Erdoğan 3 yıldır ABD'den ısrarla Şam'ı bombalamasını ve Esad'ı devirmesini istediği için Rusya ile çatışmaktan kaçınan Obama yönetimince benimsenmemektedir. "Nehrin akışına ters düşmemeyi" Stratejik Derinlik sayan Davutoğlu ise Suriye'de masada kalarak hem Saray'a hem de dünyaya karşı rüştünü ispat peşindedir.

Saray ve Köşk arasındaki kavga şiddetlenirken içerideki denklemi değiştirebilecek anayasal kurum ve kesimler taraf olmaya zorlanmaktadır. İktidarın son yılların meşhur davalarında "darbe ile kumpas" arasında söylem değiştirip 180 derecelik dönüşler yapması rastlantı olamaz! Ordu, istihbarat kurumları ve derin güçlere gözdağı verilmektedir. Mesaj nettir: "Eğer bizimle değilseniz, Ergenekon(Ümraniye), Balyoz ve Casusluk davaları yeniden açılır!"

Muhalefet ve medya da tehdit altındadır. Kaset siyasetinin kaldığı yerden devam edeceği görülüyor. CHP ve MHP 2011'dekine benzer sıkıntılarla yüzleşmektedir. İç karışıklıklarını çözemeyen muhalefetin sol kanadı etkinliğini neredeyse tamamen yitirirken sağ tarafı ise ayakta kalabilmek için iktidara yanaşmaktadır. En kötüsü de iktidarın varlığını sürdürmek için tek çare olarak savaşa gerek duymasıdır. Milletin sağduyulu kesimleri kafalarındaki şablonları kırmaz ve küçük riskleri göze almazsa büyük felaketlerin sınırlarımızı yıkması an meselesidir.