Darülfünunda idari ve bilimsel özerklik, Ziya Gökalp ve bugün...

Bayburt'ta derlerdi ki benim çocukluğumda, "Abdurrezak çirkin idi, çiçek de (çiçek hastalığı) vurdu kör etti"... Üniversitelerimizde idari ve bilimsel özerklik lafta, görünürde ve biçimsel olarak azıcık vardı, AKP'nin ilkel zihniyeti yüzünden hiç mesabesine indi... Rektör adayları seçime katılıyorlardı, en çok oy alan 6 aday YÖK'e bildiriliyor, o da 3'ünü eleyip üçünü Cumhurbaşkanına sunuyordu, üç adaydan birini Cumhurbaşkanı atıyordu. Kimi zaman üniversite bilim insanlarının iradesine aykırı atamalar da oluyordu ama hani Azerbaycanlı'nın dediği gibi "Heç yohdansa da köse yahşı" idi... Bunlara köse bile battı, rektör atamalarında seçimi kaldırdılar...

Şimdi gelin bir bakalım, bunların yatıp kalkıp özlemini, arzumanını çektikleri Osmanlı'da bu işler nice imiş?

Osmanlı'da üniversitenin karşılığı "Darülfünun" yani bilimler yurdudur... Osmanlı'nın son dönemlerinde, 1900 yılında Sultan Abdülhamit'in tahta çıkışının 25. yıldönümü dolayısıyla "Darülfünun-u Şâhâne" adıyla kurulmuş... Sonraki yıllarda çıkarılan "Darülfünun-u Osmanî Nizamnamesi"nin 2. maddesi şöyle diyordu: "Darülfünun ilmî muhtariyeti haizdir."

Bu muhtariyet yani özerkliğin sağlanmasında o bilim yuvasının müderrisi yani öğretim üyesi Ziya Gökalp'in payı büyük. 1918 yılında Yeni Hayat Dergisinde yayımlanan "Darülfünun" başlıklı şiirinde şöyle diyordu:

"Diyorsunuz hükümetin idari/Velâyeti, fenlere de şamildir (bilimleri de kapsar)/Ben derim ki idare her hüneri/Bilmez çünkü mütehassıs (uzman) değildir.

Salâhiyat, mansıp (yetki, unvan) gibi yukardan/Verilmez hep ihtisasla alınır/Hiçbir âlim nüfuzunu (ağırlığını, etkisini, sözünün geçerliliğini) hünkârdan (padişahtan)/Almaz, gerçi ondan alır her nazır (Bakan)...

Bir müderris (öğretim üyesi) ya ilmiyle ta'ayyün (öne çıkar, bilinir)/Eylemiştir, sizden ta'yin (belirleme) istemez/Yahut ilmi etmemişken tebeyyün (belli olmak, görülüp anlaşılmak)/Edersiniz ta'yin, kalır bir çömez.

Bırakınız bunlar kendi kendine/Seçilsinler siz seyirci kalınız/İlmi verin âlimlere, siz yine/Ele mülkün dizginini alınız.

Darülfünun emirlerle düzelmez/Onu yapar ancak serbest bir ilim/Bir mesleğe haricinden fer gelmez/Bırakınız ilmi yapsın muallim (öğretmen)"

Evet 98 yıl ötelerden büyük Türkçü, düşünür ve bilim insanı Ziya Gökalp ziyalar (ışıklar) yolluyor bugüne öyle değil mi?

Peki bunlar ne yapıyorlar? Üniversitelerde kendileri gibi düşünmeyenleri tasfiye derdindeler, kadrolaşma çabasındalar... Ziya Gökalp'i dinlerler mi bunlar, bunlar "Ziya Gökalp başını duvarlara vura vura Allah'a küfrede küfrede öldü, imansız gitti" diye hayasızca iftira eden Necip Fazıl Kısakürek'in o dizelerinde dediği gibi "Öz ağızlarından kafataslarını kusmaktalar" ... O kusuntuda üniversiteleri fetih projeleri var... Ortadoğu Teknik ve Boğaziçi gibi üniversiteler bile batıyor bunlara, oraları da kendi renklerine boyama peşindeler...

Torpille, uyduruk tezlerle akademik unvan sahibi olmuşlarla üniversite döndürecekler...

Dönmez, yapmayın! Bu "Bizden olsun, imanlı olsun, ilmi olmasa da olur" kafasının kimseye hayrı olmadı, hep geri tepti, çünkü hak yiyorsunuz, hak yiyen iflah olmaz, Fethullah oldu mu? Hani o türküde der ya "Annene bak gör hâlini..." Fethullah'a bakın siz de...

Yazarın Diğer Yazıları