Değişim ve sahtekarlık

İnsan elbette değişecektir, gelişecektir, olgunlaşacaktır. Kendine yatırım yapacak, eskisinden daha kıymetli, daha anlamlı işlere imza atacaktır. Daha kültürlü, daha hoşgörülü, deneyimli olacaktır insan elbette zamanla. Ancak bir şey temelde değişmeyecekmiş gibi duruyor. Bu da insanın temel karakteristik özellikleridir. Kişilik… İnsan tez canlı olabilir gençliğinde. Hayatı boyunca da bu özelliğinin izlerini az ya da çok taşır, ama artık daha zararsızdır bunlar. Heyecanlıysanız, bu özelliğiniz de tümden kaybolmaz. Yalan makinesini bile kandıracak kadar heyecandan arınmış olmazsınız. Telaşe müdürü iseniz, biraz olgunlaşırsınız zamanla elbette, izleri kalır. Hümanist biriyseniz, bu da bir şekilde korunur.

Bazen de canımız yanar ve "Artık eski benden bıktım, tümüyle değişeceğim" diye bir tuhaf cümle kurduğumuz olur. Ve inanırız da buna bir süre için. Ancak çok geçmeden bir öfke nöbetinin ürünü olduğunu anlayıp aklımızı başımıza alırız. Ve zamanla anlarız ki, tümüyle değişemeyiz. Bu olanaksız. Zira yaşadığımız ortam, doğup büyüdüğümüz yer ve genetiktir bizi temelde şekillendiren. Onun için de yara aldığımız durumlarda değişeceğim diye tutturmak gülünesi bir durumdur. Esneriz, ama ne isek o kalırız günün sonunda.

Yani düşüncelerinden nefret ettiğimiz birini bir zaman sonra bayraklaştıramayız. Bu değişim değil, sahtekarlık olur. Tıpkı, yıllarca Amerikan emperyalizmi diye bağırıp bir yerlerini yırtanların, günün birinde o güce asker yazılmalarının adının değişim değil sahtekarlık olduğu gibi…

Evet, değişim mümkün. Ama sıradan kuvvette bir yel bile taştan taşa savurmayacak insanı…

***

BEYEFENDİ

Unutkanlığın iyi yanı

Epey bir uzak geçmişte, annesinin sık sık unutkanlığından şikayet etmesi düştü zihnine bir akşam vakti. Ve annesinin, "Oğlum kolun ya da bacağın takma olsa, onu da bir yerde bırakıp gelirsin sen bu kafayla" yollu serzenişlerini ne kadar sık aralıklarla duyduğunu anımsadı.

İyi de dedi nereden aklıma üşüştü bu unutkanlık işi şimdi? Gene neyi unuttum? Sakın neyi unuttuğumu unutmuş olmayayım! Yok dedi içinden, o kadar da değil. Zaten durum bu ise işe psikiyatrların el atması lazım gelir. Hayır, kalsın. Bu o kadar da vahim bir şey değil canım… Ama yakasını bırakmadı bir türlü mesele. Neden diye sordu birkaç kez. İnsan acaba önemli şeyleri de unutuyor mu? Zihni, hayatının geçmiş kısmında ışık hızıyla bir dolanıp döndü. Sonuç ürkütücüydü. Kız arkadaşını bir kafede masada unutup gitmişti mesela. Bir zamanlar ziyaretine gelen babasını otogardan almayı unutmuştu. Önemli bir sınavı unutmuştu. Bir arkadaşından çok ihtiyacı olduğu halde borç para almayı bile unutmuştu…

Salonda deli danalar gibi dolanırken, çaldı telefonu. Arayan bir dostuydu. İyi be dedi içinden, bu manyakça işten sıyrıldık şimdilik!

"Nasılsın, ne yapıyorsun?"

"Unutkanlık üstüne kendimle konuşuyorum."

"Bence abartıyorsun."

"Saçmalama birader. Ulan bir zamanlar babamı otogarda unutmuş adamım ben. Borç almayı bile unuttum be!"

"Demek ki, daha önemli şeylerle meşgul zihnin usta…"

"Ne mesela?"

"Şu andaki yerin. Bak şöyle izah edebilirim. Pratik hayatın bir alay sorumluluğundan kendini azade tutabildiği için zihnin yazıya yoğunlaşabiliyor. Buradan baktın mı hiç meseleye?"

"Bakmadım. Garip ama."

"Bence bak."

"Ne kadar çok unutkanlık o kadar iyi yazı o zaman, öyle mi?"

"Canım o kadar da demedik. Yeteri kadar unutkanlık…"

 Telefonu kapattıktan sonra Hay Allah diye söylendi birkaç kez Beyefendi. Ve bir dakika sonra telefonu hala kulağına tuttuğunu duyumsayarak keyifle güldü…

***

İŞTE O KADAR

Mutsuz olmak istiyorsan, herkesi memnun etmeye çalış…

***

OKUYUNUZ

halim-bahadir-yazina,-romantik.jpg

Sabahattin Ali, Üç Romantik Hikâye'de çağlarını aşarak, günümüze ulaşan üç yazardan seçtiği birer hikâyeyi bir araya getiriyor: Heinrich von Kleist'tan "San Domingo'da Nişanlanma", Adelbert von Chamisso'dan "Peter Schlemihl'in Acayip Sergüzeşti" ve E. T. A. Hoffman'dan "Duka ile Karısı". Sabahattin Ali'nin dilimize kazandırdığı kitap, ilk kez 1943'te Ankara Maarif Vekilliği tarafından yayımlandı.

Yazarın Diğer Yazıları