Devleti öldürmek...

Açılım sürecinin ülkeyi felakete sürüklediğini ne kadar iddia edersek edelim, birileri yaşanan rezaletlerden tatmin olmamışa benziyor. Geçtiğimiz günlerde, AKP'nin "süreç" partneri BDP'nin ipucunu verdiği açılımın varacağı noktayı Sabah gazetesinden Hasan Bülent Kahraman son yazılarının birinde işaret etti; Ermeni soykırımını tanımak ve nihayet devleti öldürmek...
Kahraman bu yazısında "süreç" baronlarının zihni yapısını ortaya koyuyor. Bu zihniyete göre, tarihten gelen "utanç" kaynaklarımız var. Tıpkı "Kürt sorunu" gibi "Ermeni soykırımı" da bunlardan biri. Türkiye öncelikle tarihten neyi alıp, neyi bırakacağına karar vererek bu utançlardan kurtulma yolunda ilk adımı atmış olacak. Yeni "Türkiye toplumu" bunları kabullenerek işe başlayacak. Bunun önündeki en büyük engel ise "Sovyetik" toplum yapısı. Bu yapı kırıldıktan sonra Kürt sorunu da Ermeni sorunu da kendiliğinden çözülecek. Bunun için öncelikle toplumun tıpkı "açılım" sürecinde olduğu gibi "rehabilite" edilmesi gerekiyor.
Anlaşılan o ki hükümet güçleri toplumun büyük kısmının medya bombardımanı ile araba farı karşısında kalakalan tavşanlar gibi, milli birliğe karşı yapılan saldırılar karşısında ne yapacağını bilmez tavrını yeterli görmüyor. Modern zamanların "toplum mühendisliği" operasyonunda yeni hedef, toplumu mankurtlaştırmak. Ondan sonra sorunları çözmek daha kolay olacak. Gelsin Ermeni, Rum sorunları gitsin özerklik, demokratik Cumhuriyet tasarımları...
Yine bu zihniyete göre, "sorunları çözme iradesi"nin önündeki engellerden birisi hâlâ çözülemeyen "Sovyetik" toplum yapısı ise diğeri de her şeye rağmen bu milletin kafasından söküp atamadıkları "Devlet" algısıdır. Kahraman, varsaydığı "Oidipus" kompleksimizi aşmamızın yolunun devleti öldürmekten geçtiğini va'z etmiş: Baba devletin söylemi geriletilmeden, ortadan kaldırılmadan "dönüşüm" olmaz, Sovyetik düzen sona ermez.
Tabii ki tüm bu "kurtuluş" reçetesi, geçmişte yaşandığı iddia edilen sorunlar varsayımı üzerine kurgulanmış. Peki öyle bir problem olduğuna inanılmıyorsa ne olacak? Toplum "hizmet içi eğitim" yolu ile Ermeni veya Pontus soykırımı yapıldığına mı ikna edilecek? Belki de Aytmatov'un romanındaki gibi milletin kafasına soğumamış deve derisi geçirmek gerekecek.
Bu tespitlerin "Sovyetik toplum" hayaliyle ömür tüketenlere uzun yıllar "danışmanlık" hizmeti veren çevrelerden gelmesi ancak kara-mizah olarak değerlendirilebilir. 80 ve 90'lı yılları "resmi" danışman sıfatı ile "bürokratik oligarşi"nin merkezinde geçiren ve akabinde AKP iktidarı ile "sivil" danışmanlığa evrilenlerin hâlâ etrafta bürokratik oligark aramaları, olayın bir diğer ironisidir. Ömürlerini o pek sevmedikleri "Çillerler ve Demireller"in gölgesinde "başını sallayıp maaş almakla" geçirenler, şimdilerde "Oidipus kompleksimizi aşmalıyız" hezeyanlarını savurmaktalar.
AKP'nin dayandığı "entelektüel" sınıfın ortalaması bu. Dün ve bugün içindeyken bürokrasinin "oligarşik" imkanlarından alabildiğince istifade etmiş, el'an da bu imkânlardan istifade edenlerin gölgesinde yaşayan; diğer taraftan milletin "bütünlük" zemini olan devletin öldürülmesini "kızıl elma" olarak önüne koymuş bir entelektüel sınıf.
Peki, Oidipus kompleksinin bu toplumda bir karşılığı var mı? Şüphesiz bu milletin anne-vatan'a duyduğu aşkın Freud'un annesine karşı duyduğu "arzu" ile ilgisi yoktur. Bu milletin zihninde yer tutmuş 'Devlet Baba', evladın yani milletin bir parçası, mülkünün yani vatanın koruyucusudur; cinsel rakibi değil.  O yüzden bu coğrafyada, öznesi ne olursa olsun saçma "soykırım" iddiaları ile vatanın namusuna göz dikecek taarruzları kabullenebilecek karakterde bir millet yaratmak mümkün olmayacaktır.
Psikoloji ile başladık, psikoloji ile bitirelim. Türk toplumunun vatan sevgisini ve devlet anlayışını Oidipus kompleksine bağlayanların bu topraklarla ilgili tasarımlarına bakınca tüm bu iddiaların "yansıtma" psikolojisi ürünü olduğunu görüyoruz.
Anne-vatanın namusuna göz dikenlerle, baba-devleti öldürmeyi tasavvur edenlerin kimliklerine bakın bunu çok net bir şekilde görebilirsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları