Devran utansın!

 

 

 

 

Doğu Türkistan, Çin’in batısında farklı coğrafyalara hakim bir konumda bulunması ve önemli bir geçiş noktası olması sebebiyle stratejik öneme haizdir. Bazı araştırmalara göre Çin’de çıkarılan toplam minerallerin % 75’i Doğu Türkistan sınırları içerisindedir. Bu sebeple Çin, Doğu Türkistan’da tartışılmaz bir hakimiyet kurmak isterken bir yandan da oradaki demografik dağılımı değiştirmeye çalışmaktadır. Uzun süredir bölgede Müslüman nüfusun azalmasına yönelik olarak keskin bir yıldırma ve baskı rejimi uygulanmakta, bununla paralel olarak ülkenin farklı yerlerinden insan yerleştirilmektedir. Çin işgali sırasında %90’a varan Türk ve Müslüman nüfusun gerilemekte olduğu ifade edilmektedir. Halen yürütülen doğum kontrol politikası ve iskan uygulamaları da bu süreçle ilişkilendirilebilir.
Diğer yandan Müslümanların namaz kılması, oruç tutması ve bütünsel anlamda dinini yaşaması engellenmektedir. Basına yansıdığı kadarıyla özellikle öğrenim çağındaki çocukların bu bilinçten yoksun bırakılması ve genç kızlara yönelik insanlık dışı saldırılar oradaki halkın açık veya zımni olarak yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunugöstermektedir.
Ancak farklı yayın organlarına yansıyan bu tespit ve iddialarla birlikte başka bir tehlikeye dikkat çekmek gerekir.
Geçtiğimiz günlerde Dünya gazetesi yazarlarından Prof. Dr.Ömer Faruk Çolak “Çoklu kriz” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazının odak noktası belki de Çin yönetimince fazla önemsenmeyen ve dünyanın ikinci planda irdelediği bir kriz türü. Güncel krizlerin aksine ekonomik ve mali sebepler dışında çevresel, demografik ve kültürel pek çok değişkeni bir araya getiren Çoklu Kriz (polycrises) gelişmiş ve gelişmemiş tüm ekonomileri tehdit etmektedir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 2005 yılı verilerine göre kişi başına düşen tatlı su oranı sıralamasında Çin 11. sırada bulunuyor. Çin’de su kaynaklarının %40’ı, kentlerdeki içme suyunun ise %20’si kirli ve nüfusunun yaklaşık dörtte biri temiz suya ulaşamıyor. Yüzlerce şehirde kanalizasyon şebekesi mevcut değil. Geçtiğimiz yıl ülkenin Güneyinde yaşanan susuzluk sebebiyle milyarlarca dolar kayıp meydana gelmişti.

 


Peki bunların anlamı ne?

Çin’in su kaynakları ile imtihanı gelecek dönemde daha da belirginleşecek. Ancak bu gelişmelerin tehdit ettiği önemli merkezlerden birisi de Doğu Türkistan. Zira Çin yönetimi Doğu Türkistan’ı adeta bir deney alanı gibi görmekte, biyolojik, nükleer ve diğer denemelerini burada yapmaktan kaçınmamaktadır. Bu ve benzer uygulamalarla zaten gelir seviyesi düşük olan Doğu Türkistan Türklerinin önemli su kaynakları tahrip olmakta, kirlenmekte ya da kullanılamaz hale gelmektedir. Böylelikle bir çok şehirde tarım gerilemekte ve salgın hastalıklar artmaktadır.
Ne yazık ki tüm bu yaşananlara “insan hakları” savunucuları, “demokrasi havarileri” sesini çıkarmamaktadır. Yıllar önce bir Çinli yetkili bu konuda sorduğum bir soru karşısında “Biz Türkiye’nin iç işlerine karışıyor muyuz?” diye cevap vermiş ve PKK konusunu gündeme getirmişti.
Kabul etmek gerekir ki; Doğu Türkistan çok uzun zamandır Türk Dışişlerinin okumaktan ve uygulamaya geçmekten kaçındığı bir konudur. İktidarlar değişse de Doğu Türkistan’ın kaderi değişmemektedir.
Ne diyelim, Devran Utansın!

Yazarın Diğer Yazıları