Dine karşı işlenen en büyük günah...

Artık  “rutinimiz”  olan Cemaat-Hükümet kavgasının  “teorik” çerçevesi şu şekilde özetlenebilir: Hükümet, Cemaatin işlerine fazla karıştığından hareketle onu  “dini alana”  göndermeye çalışıyor. Cemaat ise bunun çağdaş demokrasi değil  “Fransız tipi” Cumhuriyetçilik örneği olduğuna vurgu yaparak çağdışı olduğunu ifade ediyor.
“Cemaat”, kimliğinden mütevellit  “dini”  alana hapsedilmek istenmesine karşı çıkarken Amerikan modelinden yola çıkıyor. Dini cemaatlerin sosyal ve siyasal hayatın önemli bir parçası olduğu Amerikan örneğini ortaya koyarken Amerikan Başkanlarının  “Evanjelik”  olmasına da vurgu yapmayı ihmal etmiyor. İslami cemaatlerin siyaset yapabileceğini temellendirmek için Evanjelik örnekleme dikkat çekici.
AKP ise cemaati devre dışı bırakmak için ilginç bir şekilde, geldiği günden beri eleştirdiği Kemalist modeli referans alıyor. Atatürk, Osmanlı döneminde iktidarın önemli bir organı olan Şeyhülislamlık müessesesini “Diyanet İşleri Başkanlığı” na irca ederek onu  “dini alana”  göndermişti. Laikliğin getirilmesindeki temel espri de o idi: Din ve devlet işlerini ayırmak.
AKP şimdi Cemaatten kurtulmak için benzer bir düşünce ile onu dini alana göndermek istiyor. Fakat Cemaat kendisini dini referansları da olsa bir  “STK” olarak tanımlayarak “karar süreçlerinin” dışında tutulmaya çalışılmasının demokrasiye aykırı olduğunu ifade ediyor. Cemaatin sosyologlarından Ali Bulaç bu durumu dine karşı işlenmiş en büyük suçlardan görüyor: “Bir fikrin veya dini cemaatin referansı” din” dir diye siyasi fikir beyanından engellenmesi veya sistem dışı tutulması, “dinin kendisinin doğası gereği zararlı, kötü şey” olduğu anlamına gelir. Bu hem özcülüktür hem dine karşı işlenebilecek en büyük suç ve günahtır.”
Meselenin  “ideolojik” ve  “entelektüel”  boyutu yanında bir de  “reel politik”  cephesi var. Bunu ise Mümtaz’er Türköne ifade ediyor: “Problem yönetici ve sermaye seçkinliğinin paylaşımında ortaya çıktı”. Yani Türkiye’nin paylaşımı hususunda “ihtilaf” var. AKP’nin oluşturduğu yeni sermaye seçkinleri ile yönetici seçkinlerin Cemaati aralarında istememelerinden veya kazanımları  “paylaşmamak”  istemelerinin sonucu kavga çıkıyor.
Türköne bu durumu açıkça ifade ediyor: Yönetici olmayan yeni seçkinler Gülen Hareketi içerisinde yer alıyor. Cemaat, iktidarın oluşumundaki en önemli  “entelektüel” katkının kendisinden geldiğini ifade ediyor.  “Kurucu irade” olduğunu açık-seçik belirterek hükümetin “işi bitince”  kendisini bir kenara atmasına içerliyor.
Hükümet cenahı ise Cemaatin haddini aştığını düşünüyor olmalı ki yetkili ağızlardan eleştiriler gelmeye başladı. Hükümet, devletin içinde kendisine  “paralel”  bir yapı kurulmasından rahatsız. Yazılanlardan ve yorumlardan anlıyoruz ki Cemaat, AKP’den ümidimi kesmiş durumda. Ali Bulaç son yazılarından birinde bunu şu sözlerle ifade ediyor: Yeni bir siyasete ihtiyacımız var.
Eskiden  “gizli kapaklı” giden Cemaat-AKP kavgasının artık ulu orta yapılması, kavga sebebinin “paylaşımda uyuşmazlık”  olduğunun açıkça dillendirilmesi Türkiye’nin geldiği durumun vahametini gözler önüne seriyor. Bu kavganın taraflarının tartışmayı İslami referanslarla yürütmesi ise olayın kara-mizah yönü olsa gerek.
Tartışmalarda kullanılan argümanların hangisi İslami kıstaslara uygun? Yönetici veya ekonomik seçkinler arasında yer almak veya yer vermemek için yapılanlar, yürütülen tartışmalarda öne sürülen gerekçeler ne derece İslami?. Mesela, İslam’da bir  “cemaate” veya siyasi partiye üye olmak, devlette  “yönetici”  olmak veya iş yapmak için yeterli bir kriter midir?
Dine karşı işlenen en büyük “günah” , hepimizin hayretler içerisinde şahitlik ettiği şu tartışmalarda tarafların ağızlarından kaçırdıklarının aksine devlet idaresinde “liyakat”, beyt-ul malın dağıtımında ise “hakkaniyet” esasını terk etmek ve üstelik buna İslam’ı alet etmektir.
Anlaşılan o ki Cemaat, iktidarında pay sahibi olduğuna inandığı AKP’nin kendisini devre dışı bırakmak istemesine içerlemiş durumda, fakat onu terk edemiyor; çünkü gidecek yeri yok.
Yoksa var da yokmuş gibi davranıp,  “yüzüğü” AKP’nin atmasını mı bekliyor? Önümüzdeki süreçte bunu göreceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları