Dip dalgası kontrolden çıktı!

24 Haziran, sonuçları önceden tahmin edilemeyen son yılların en kritik seçimlerinden biri olma özelliği taşıyor.

 "Dip dalgası geliyor, sessiz kitleler her şeyi değiştirebilir, farklı bir süreç oluyor..." yorumlarını sıkça duyuyoruz. İlk başlarda muhalefet tarafından gelen bu söylemler, an itibariyle iktidarın en fanatik kalemlerinden "Seçimler ikinci tura kalacak gibi gözüküyor" yorumlarıyla birleşiyor.

Hükümete yakın birçok yazar, muhalefete yönelik sert söylemlerini yumuşatmaya başladı. Muhtemel yeni bir durum karşısında mevzi almaya çalışıyorlar.

Ama ortada bir gerçek var ki vatandaşlar sessiz bir şekilde, kararlarını çoktan vermiş durumda.

AK Parti'nin kitlesindeki kopuş referandum süreciyle kendini belli etmeye başlamıştı.

Peki AK Parti seçmeni neden partisini sessiz bir şekilde terk etmeye başladı?

Öncelikle bu soruya doğru cevabın verilmesi ve teşhisin doğru konulması gerekiyor.

Vatandaş, hiç öyle düşünüldüğü gibi "aptal" ya da "koyun" değil. Gayet mantıklı bir şekilde vereceği oyla ilgili tüm adayları ölçüyor, tartıyor.

Eğitim ve haber alma imkanlarının sınırlı olduğu kırsal kesimde ise seçimlerden ziyade hayat kaygısı öncelikli geliyor.

Ekonomideki göstergeler artık önlenemez bir şekilde kötüleşmiş durumda, 1 kilo kuru soğanın dolar gibi inip çıkması çarpıcı bir gerçeği gözler önüne seriyor; ekmek ve kuru soğan bile lüks olmak üzere.

Vergi yükü, artan borçlar, yükselen fiyatlar, alım gücünün sınırlanması ve inşaat zenginlerinin büyümesi üzerine kurulu bir ekonomi anlayışı tıkanmış durumda... Sıcak parayı al, iç piyasaya dağıt, elindeki millî varlıkları sat, piyasaya başı boş paralar sür ve ekonomiyi canlı tutmaya çalış. Çağın gerisinde kalmış, gelecek vizyonu olmayan bir ekonomi modeli...

Sağlıktaki durum, kabul etmeseler de hiç iç açıcı değil. Randevu almak bir mesele, özel hastanelere girebilmek herkesin harcı değil. Kendi kendinize antibiyotik alıp iyileşme imkânınız yok, eczanelerde (cari açıktan dolayı) reçetesiz satış yasaklandı. Muayene süreleri çok kısıtlı, 5 dakikayı geçince öflenmeler başlıyor. Sağlık çalışanlarının yükü çok fazla, şiddet olayları kabul edilemez bir noktaya taşınıyor.

Askeriyede ise bambaşka bir tablo ortaya çıktı. Şu anda eksikliği kısmen hissettiğimiz "nitelikli kurmay kadrosu" ileride çok daha belirgin bir sorun haline dönüşecek. Çünkü başarılı subayların çıkış noktası olan askeri okullar FETÖ uğruna ziyan edildi. Ergenekon ve Balyoz'da neler yaşandığını hepimiz biliyoruz.

Yargıdaki durum içler acısı. Arşivlerde bekleyen dosyalar, bitmek bilmeyen dava süreleri, adi suçluları (cezaevlerindeki aşırı doluluktan dolayı) olabildiğince hızlı tahliye etmek isteyen bir sistem var. Bu durum asayiş sorununu katladığı gibi yeni suçların önünü açıyor. Vatandaş, kendini güvende hissedebileceği bir ortamda yaşamak istiyor. En büyük problem ise şahısların sıfatlarına ve partilerine göre hâkim kararlarının çıkması, bu büyük bir travmaya yol açmak üzere.

Eğitim sistemi ise tamamen kontrolden çıktı. Hatta bir sistemden söz edebilmek bile çok mümkün değil. Aileler ne yapacaklarını şaşırmış durumda. Nitelikli, bireye önem veren, üretken ve yaratıcı eğitim sistemine geçmemek için her şeyi yaptılar. İmam Hatip açmakla ideolojik güruhlar oluşturacaklarını düşündüler. Ancak İmam Hatip'ten mezun olan gençler bile artık mantıklı bir siyaset arıyor, tercihlerini buna göre yapıyor.

Kurumlar ise liyakatin öldürülmesiyle niteliksiz yığınların elinde heba edilen, vergilerin aktığı, harcamaların önlenemez bir şekilde yükseldiği mekanlar haline dönüştü. Dolayısıyla görevini hakkıyla yerine getiren, "işim düşerse kesin çözülür" diyerek güvendiğiniz bir bakanlık kalmadı.

Dış politikada ABD ile kavga etmiş gibi gösterip, ABD ile ortak operasyonu manşetlerden duyuran bir anlayış hâkim. Suriyeli sığınmacı sorunu artık vatandaşı isyan ettirme noktasına getirdi. Medyadan gizlense de birçok ilde ölümlü kavgalar yaşanıyor.

Sporda, sanatta, edebiyat ve sinemada sınırlı imkanlar ve uluslararası arenada bir türlü sağlanamayan prestij...

Seçim dönemlerinde milliyetçi olup, Cumhuriyet'in kurucu değerlerine saygı gösterip, hemen ardından hakaretlere başlayan bir zihniyet!

 "12 Eylül, 28 Şubat, 2001 krizi, FETÖ..." gibi sonu gelmeyen, gençlerin yaşının bile yetmediği olaylarla, sürekli olarak "korkutma" üzerine kurulu söylemler.

İşte tüm bunlardan bıktı vatandaş...

"Yeter artık, bize huzurlu bir Türkiye verin!" diyen gençler; artık seslerini daha gür çıkarmaya başladı.

Dün yaşadığım çarpıcı bir örneği sizinle paylaşayım. Kayseri'nin ilçesinde yaşayan ve kuruluşundan beri AK Parti'ye oy veren muhafazakâr bir aile. Engelli çocuklarının tedavisi için İstanbul'a gelmişler. Doktor doktor geziyorlar ama sonuç alamıyorlar. Yaptığımız kısa sohbette anlattıkları çok çarpıcıydı: "Evladımın işi görülmesi için AKP'lileri gördüğüm zaman 'helal olsun, çok iyi gidiyorsunuz' demek zorunda kalıyorum. Ama bu seçimde oyumu ya Akşener'e ya İnce'ye vereceğim. Bunca senedir oy verdiklerim bizi değil, zengini daha çok sevdiler. Ben artık kanmıyorum, ama rengimi de seçim gününe kadar belli etmeyeceğim."

Hani soruyorlar ya "dip dalgası nedir" diye.

İşte tam da budur!

Yazarın Diğer Yazıları