Diyarbakır’dan gelen acı mektup: Türk bayrağını yakmak moda oldu...

Nasıl bir kopuş noktasındayız?.. Bu sorunun en güzel cevabını, dünkü yazımı okuduktan sonra bir okurumuz gönderdiği elektronik mektup ile cevap vermiş. Adı bende saklı, devlet memuru olarak Diyarbakır’da görev yapan okurumuzun anlattıkları bölge gerçeklerinin de net bir fotoğrafı.

Mektuba aynen yer veriyorum;
“Merhaba Ahmet Bey. Bugün yayımlanan yazınızı dikkatlice ve üzülerek okudum. Allah sonumuzu hayır etsin. 
Buralara ilk gelince insan önce bir şeyler başarmak istiyor ve bütün olanaklarını zorluyor. Ancak bir süre sonra bütün isteğini kaybedip; ben burada ne arıyorum? diye sorgulamaya başlıyor. Bir hevesle geldiğim bu  topraklardan kin ve nefret duygularıyla ayrılıyoruz diyorum çünkü buralarda aza kanaat etme, kural tanıma, saygı-sevgi, vatan sevgisi yok. Buralarda hep nankörlük var.. İnanın, devlet baba şefkatini hep buralara göstermiş; sağır olmuş, dilsiz olmuş, yerel halk da meydanı boş bulunca buralarda at koşturmuş. Buralarda hayat bedava hiç bir şeye para vermiyorsun. Her şeyin bir kaçağı var; elektrik kaçak, su kaçak, elektronik aletler kaçak, sigara kaçak, bahis kaçak... Her şey ama her şey kaçak. Ticari faaliyetlerde bulunan dükkanların hiçbirinde vergi levhası yok. Vergi veren yok.. Buralarda tek vergi veren ve fatura ödeyen batılı memurlar.. Biz batılı memurlara hiç iyi davranmıyorlar. Doktoru, öğretmeni, polisi, askeri hep dışlıyorlar.
Yıllarca batı illerinde çalışmış birisi olarak batıda yaşayan Anadolu insanıma acıyorum çünkü hayat onlara çok pahalı elektrik para, su para, doğal gaz para, okul masrafları, bebek masrafları, kira... vs.. derken adamcağız meteliksiz kalıyor ama yine de bugünlerimize şükür diyerek gözyaşlarını içine akıtarak ekmeğinin peşine düşüyor.
Devlet, batıda devletliğini yapıyor insanların gözyaşlarına bakmadan kesiyor cezasını. Hadi aç bakalım ruhsatın olmadan bir işletme, hadi kapalı alanlarda iç bakalım sigara ya da ehliyetin-ruhsatın-plaka olmadan çık bakalım trafiğe, kimliksiz çık bakalım dışarıya, kaçakçılık adında yap bakalım faaliyet, vergi verme hadi. Vallahi gözünün yaşına bakmadan cezası neyse kesilir iş yerleri mühürlenir, araçlar otoparka çekilir ve bağlanır.
Peki, Doğuda-Güneydoğuda devlet bu kadar otoritesini sağlayabilmiş midir? Kocaman bir hayır.. Burada halk aşırı şımartılmış. İnsanların işini halletmeyince ya Kaymakama gidiyor, ya da (Ben PKK’lıyım, seni vururum) diye tehdit ediliyoruz. Can ve mal güvenliğimiz sıfır. Kimse vergi vermiyor, elektrik-su vb. faturalar ödenmiyor. 
Herkese ayda 150 TL. çocuk parası (ki çocuk başına), çocuk ultrasonda görüldüğü andan itibaren de mama ve bez parası ödeniyor. 
Okula giden her çocuğa devlet harçlık veriyor, harçlık gecikince anneler-babalar okulu basıp çocukları okuldan almakla tehdit ediyor. 
O çocuklar ne yapıyor peki? Üzerlerinde üniformaları, ellerinde PKK bayrakları ile mitinge gidiyor. Herkese, eksin ya da ekmesin, toprak yardımı yapılıyor (ki zaten kimse ekmiyor ya). 
Bu yardımda sadece beyana bakıyorlar. Adam 5’i 50 yazdırabiliyor. Kolunda sıra sıra burma bilezikleriyle sosyal yardımlaşmaya gelip (kocam gurbete gitti evin kirasını ödeyemiyorum) deyip çek yazdırıyor, Kaymakamlık binasından çıkıp köşeyi dönünce kocasına çeki veriyor. Koca da kamu bankasına gidip çeki bozdurup sigarasını sarıp içiyor. Altında Avrupa arabasıyla hastaneye ağababa gibi giriyor bakıyorsun elinde yeşil kart. Uzun lafın kısası; burada para halka su gibi akıyor. Güya neymiş bu devletin Sosyal Devlet göreviymiş, halkına bakmak zorundaymış. Onca iyiliğe karşı ağızlarda tek bir kelime (Faşist Devlet Kürdistan’dan defol).. Bu durumda halk çalışır mı? Tabii çalışmaz. Yan gelip yatıyorlar.. Üzerinde kimlik taşıyan yok( ben T.C’nin kimliğini taşımam) diyor. Araçlarda ne plaka ne muayene var, ehliyetsiz-ruhsatsız cirit atıyorlar. Belediyenin iş yerleri üzerinde denetimi yok. Bürokratlar, askere, polise iş yaptırmıyorlar (Aman durun ceza kesmeyin, işlem yapmayın bunları kazanmak lazım. Şimdi bunlar barış sürecini baltaladığımızı sanır süreci bozan taraf biz olmayalım) diye iş yaptırmaz oldular.. İşi yaptığımız zaman hemen o an siyasilerden ilgili kuruma telefon, şahısla ilgili işlem yapmayın.. Size en basit bir örnek; uzun zamandır üzerinde çalışılan, şehir içinde bulunan minibüs kooperatifinin daha geniş ve konforlu yere taşınması yönünde çalışmalar olmuş ilçe trafik komisyonunun kararıyla şehir içinden minibüsçülerin toplanma ve varış yerlerinin ilçe garajı olarak karar kılınmıştır. Minibüsçüler buna tepki göstermiş uzun direnişlerine rağmen durak mühürlenmiştir. Aradan 2 gün geçtikten sonra siyasi baskı ile durak tekrar açılmıştır; siyasi baskıya boyun 
eğilmiştir.. 
Şanlı Türk bayrağına hiç tahammülleri yok; bu aralar moda oldu Diyarbakır’da Türk bayrağı 
yakmak.
Buralarda hiç durulacak gibi değil. İnsan içinden ve de dışından lanetler okuyor. Zaten yerel halk tarafından ötekileştirilmişiz. Devletimiz tarafından önce bu topraklara sahip çıkılmasını-yaptırım gücünü göstermesini, batıya sert devlet doğuda esnek devlet istemiyoruz.. Taviz tavizi doğurur oldu. Sonra biz memurlara sahip çıkılmasını istiyorum. Önce Vatan. Türk Bayrağının dalgalandığı her yer bize vatan dedik hizmet etmeye geldik.. Biz devlet memurları çok zor şartlar altında buralarda görev yapmaktayız lütfen dualarınızı bizlerden esirgemeyin. Sağlıcakla kalınız” 
Daha, üstüne yorum yapmaya gerek var mı?..

Yazarın Diğer Yazıları