Doğu ve Batının efsane şehri İstanbul (2)

İnsanların imparatorlukların merkezi olan bir şehirde yaşamak duygusal olarak mutlu eder, güçlendirir. Güzellikler insanların ruhlarını, psikolojik durumlarını olumlu etkiler. Özellikle doğal güzellikler insanların ruhlarını güzelleştirir. Geleceğe güzel duygularla bakmalarını sağlar, doğal güzellikle insanları motive eder. Yaratım sürecini etkiler, daha güzel sanat eserleri doğurmalarına yol açar.

Özellikle deniz insanı mutlu eder, rahatlatır, gevşetir, ufkunu açar, duygularını güzelleştirir ve zenginleştirir. Deniz’i görmek bir güç verir. Denize girebilmek bir huzur ve mutluluk verir. Medeniyetlerden beri insanlar deniz kıyılarına yerleşmişlerdir. Hatta denizi farklı bir açıdan görebildiği için Kadıköy’e yerleşenlere körler dendiği tarihçiler tarafından anlatılır. Suyun yumuşaklığını, rahatlatıcı etkisini İstanbul insanında özellikle Cumhuriyet insanında görebiliyorduk. İstanbul da şehir içinde o dönemde pek çok plaj vardı. Bu plajlardan pek çok insan yaz ayları denize devamlı girmekteydi. Soylu, eski, zengin, başarılı sarayda veya yüksek devlet erkânı deniz kenarındaki yalılarda oturur. Denizle doğayı birleştirmeyi bir zenginlik olarak kabul ederlermiş. Boğazda bir tane bile ağaç kesilmezmiş Padişah boğazın görünümünü izlettirir. Yerleşecek kişilere kendi izin verirmiş. Doğal yeşil örtünün yok olmamasına çok dikkat edermiş. Bir yapı yapılacağı zaman en az ağaç nasıl kesilebilir diye mimarlar kafa yorarlarmış. Boğaz da yüksek betonarme bina yapılması istenmezmiş. Cumhuriyet döneminde de bu gelenekler devam ettirilmiştir. Londra gibi İstanbul da modernleşmesini devam ettirmiştir. Modern gökdelenler iç kısımlara yapılmıştır. İnsanlar doğayı, yeşili kaybetmek istememişlerdir. Özellikle Osmanlı imparatorluğu döneminde Balta limanına su sarayları yapılmıştır. Yine Eyüp ve çevresi piknik alanı olarak insanların hizmetine açılmış bu alanda yüksek ve betonarme yapılar tercih edilmemiştir. Özellikle boğazın her iki yakasında da bina yapılırken binaların doğaya uyumu düşünülmüştür. Boğaz inci gibi, dantel gibi nakışlanmıştır. Bu nakışlar İstanbul da yaşayan kişilerin gözünü, gönlünü zenginleştirmiştir. İstanbul’da yaşayan kişiler İstanbul da doğmuş olmak ve İstanbul’da uzun süre yaşamış olmakla övünürler. Bu durumu bir asalet, soyluluk olarak görürler. Yine Osmanlıda İstanbul’dan gelen bir kişi, sanatçı, zanaatçı, farklı tutulur ona farklı bir değer verilirmiş. İstanbul’un, İstanbullu olmanın değerini sadece İstanbullular değil İstanbullu olmayanlarda bilir ve sayarlarmış.

Yazarın Diğer Yazıları