Gelir adaletsizliği

          Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 18 Eylül 2015 tarihinde 2014 yılına ilişkin Gelir ve Yaşama Koşulları Araştırması sonuçlarını açıkladı. Araştırmada, ülkemizde en yüksek gelire sahip % 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay % 45.9 en düşük gelire sahip % 20'lik grubun aldığı payın da % 6.2 olduğu belirlendi. Buna göre,  en yüksek gelire sahip % 20'lik dilim ile en düşük gelire sahip % 20'lik dilim arasında  7.4 kat fark olduğu ortaya çıktı.

          Bilimsel çevrelere göre; en yüksek gelirli grup ile en düşük gelirli grup arasındaki fark 8 katı aştığında, sosyal patlamalar yaşanıyor. TÜİK'in açıklamış olduğu verilere göre Türkiye son yıllarda sosyal patlama eşiği sınırında seyrettiği anlaşılıyor.

          Araştırma, Türkiye'de nüfusun % 37.2'sinin "çatısı akan, su sızdıran ve çerçeveleri çürümüş evlerde" oturduğunu, % 38.7'sinin "izolasyondan dolayı ısınma" sorunuyla karşı karşıya kaldığını ortaya koyuyor. Nüfusun, % 66.5'i konut alımı ve konut masrafları dışında taksit ödemeleri ve borçları olduğunu, % 68.7'si evden uzakta bir haftalık tatili, % 29'u beklenmedik harcamalarını ve % 68.4'ü yıpranmış ve eskimiş mobilyalarını yenileme ihtiyacını ekonomik nedenlerle karşılayamadığını beyan etti. Yoksulluk oranı bir önceki yıla göre değişmedi ve % 15 olarak gerçekleşti. "Maddi yoksunluk" yaşayanların oranının da % 29.4 olduğu belirlendi.

          TÜİK'in araştırması, Türkiye'de "ekonomik istikrar" olduğu yolundaki açıklamaların gerçeği yansıtmadığını ortaya koymaktadır. Türkiye, 2002-2014 yılları arasında dış borcunu 3 kat, iç borç toplamını ise 1.5 kat artırarak, borçlanma yoluyla göreceli büyüme sağlamıştır. Buna paralel olarak Türkiye'nin dış borç toplamı 129.7 milyar dolardan 396.8 milyar dolara; iç borç toplamı ise 149.9 milyar TL'den 422.6 milyar TL'ye yükselmiştir.

          Geride kalan 12 yılda ülkemizin bütün kaynakları özelleştirmeye açılmış, karşılığında ise yaklaşık 55 milyar dolar özelleştirme geliri elde edilmiştir. Yalnızca borçlanma ve özelleştirme gelirleri hesaba katıldığında bu dönemde 322.1 milyar dolar ve 272.7 milyar TL'lik bir ek kaynak sağlanmıştır. Ancak elde edilen bu kaynak, vatandaşlarımıza adil bir biçimde dağıtılmadığından; gelir dağılımı, düşük gelirliler ve ücretliler açısından bozulmuş, en yüksek gelirli kesimle en düşük gelirli kesim arasındaki fark kapatılamamıştır.

          Bu gelişmelere paralel olarak, ülke ekonomisinin düzenli olarak büyüdüğü iddia edilmesine rağmen çalışanların reel ücretlerinin alım gücünde düşmeler yaşanmış, işsizlik aldı başını yürümüştür. Yandaşların dışında kimseye iş bulunmamıştır.

          Yanlış ücret politikalarının en açık yansıması 2013 yılında yapılan memurlar için yapılan toplu sözleşmede görülmüş, 2014 yılının tamamı için kamu görevlilerinin maaşlarına seyyanen 123 TL zam yapılmıştır. Bu artışın ortalama maaşlara oranı % 5.2'dir.

          2014 yılı içinde 4 kişilik bir ailenin insanca yaşayabilmesi için gerekli görülen en düşük harcama tutarı 403 lira yükselmiştir. Buna göre memur maaşı, ailenin harcamaları karşısında yalnızca 2014 yılı içinde net 280 lira erimiştir. Memur maaşı % 5.2 artarken yoksulluk sınırı olarak nitelenen harcama kalıplarındaki yıllık artış oranı % 10.9'a ulaşmıştır.

          AKP hükümetlerinin yoksulluğa çare olarak gördüğü, sadakacı bir mantıkla sosyal yardım yapması, taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışmaktan öteye gitmemektedir. Yoksullukla mücadele etmek için sosyal yardımları tampon olarak kullanmak yerine, yoksul kesimin hayatını idame ettirebilmesi için yoksulların sürekli bir gelire kavuşturularak gerçek bir çözüme odaklanılması gerekmektedir. Gelir dağılımında daha adil davranan ülkelerde 3-5 kat iken Türkiye'de en zengin kesimin en yoksul kesimden 8 kata yakın gelire sahip olması, oldukça kritik bir noktada bulunduğumuzu ve sosyal olarak uçurumun kenarına yaklaştığımızı açıkça ortaya koymaktadır.

          Bu nedenle gelir adaletsizliğini ortadan kaldıracak ve sadece yandaşa değil işsiz her vatandaşa iş bulacak kadrolara acil ihtiyaç bulunmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları