Gocunmayın, gelin anlatın!

Meclis Darbe Araştırma Komisyonu'nun muhalefet partilerine mensup üyelerce verilen  "tutuklu darbecilerin dinlenmesi"ne ilişkin önergenin AKP'li üyeler tarafından topyekun reddedilmesinden sonra iyice  anlaşıldı ki; komisyon, dinleneler kadar dinlenemeyenleri ile de çok tartışılacak. Hulusi Akar ile Hakan Fidan arasında, Genelkurmay karargahında, 15 Temmuz öğleden sonra başlayan akşam saatlerine kadar süren bilebildiğimiz (süre olarak) 6 saatlik görüşme... Sır perdesini, çalışmalarının yarısını tamamlayan araştırma komisyonu bile aralayamadı. Bu isimlere sorular yöneltip bilgilerini almadan, daha sonra tutuklu darbecilere yönelmeden sis perdesinin aralanacağına dair ümit beslemek de zor görünüyor. Araştırma komisyonun muhalefet partilerine mensup üyeleri, Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı'nın dinlenmesi için çok uğraş verdi. Bugüne kadar başaramadılar!.. CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, söyleşimizin dünkü bölümünde okuduğunuz üzere, iktidarın set koyduğu isimlerin dinlenmesi için ısrarlı çağrıları yineledi. Çıray'ı uzun uzun dinledikten sonra şu soruları sormadan geçemedim;

-- Hafif deyimi ile bir görev ihmali mi var? Veya başka bir şey mi var? Bir şeyden mi şüphelendiniz? Çünkü elinizde bir çok bilgi ve bulgu var. Aklınıza başka bir şey mi geliyor?..

Bakın gelip bunlar aydınlatılmazsa; bir kere bunlar ister görev ihmali olsun, ister görevi kötüye kullanma olsun ister başka bir şey olsun. Her birisinin siyasi ve hukuki sonuçları var. Herkes bunun hesabını verecek. Devletin düşürüldüğü bu durumu bu devleti bu hale düşürenler hesabını vermek zorunda. Hukuki zeminde vermek zorunda, siyasi zeminde vermek zorunda. Bütün bunları şeffaflaştırmazsak o zaman insanlar mırıldanmaya başlarlar. İşte o zaman, dedikodular başlar. İşte o zaman, 'olabilecek bir darbenin önü hafif açık tutulmuş' diye konuşulmaya başlanır. Ben en baştan beri söylüyorum; sayın Cumhurbaşkanı'na bazı kendini bilmezlerin ithaf etmeye çalıştığı bir darbe organize ettiğine dair komplo teorileri geçersizdir, yalandır ama bunlar açığa kavuşmazsa bütün bu bahsettiğim karanlık noktalar karanlık kalmaya devam ederse ve bu karanlığı aydınlatacak üç ışığın anahtarından ikisi olan Genelkurmay Başkanı ve MİT müsteşarı gelip Milletin Meclisi'ne bunları anlatmazlarsa o zaman bu kuşku ben dahil herkeste derinleşmeye başlar. Ve ileride, bunun hesapları başka türlü sorulur. Türkiye değişken bir ülkedir. Bunu nasıl görüyoruz? Bundan 6-7 ay önce plaket verilen Vali'yi bugün tutuklayan devlet var. Onun için tek çare tek çözüm şeffaflık, hukukun üstünlüğü ve bütün bu sorunları partiler üstü bir anlayışla siyaset üstü bir anlayışla halletmek. Türkiye'yi düze çıkarmak zorundayız. Şimdi Sayın Genelkurmay Başkanı NATO Parlamenterler Asamblesi'nde konuşmuş. Orada kendisine sorulan bir soruya hukuki zeminde bu işin hesabının görüldüğünü söylemiş. Ben de kendisine diyorum ki; bu sadece hukuki değildir. Kalkışma, işgal girişimi aynı zamanda siyasi bir hadisedir. Parlamenterler Asamblesi'ndeki parlamenterlere veya gazetecilere gösterdiğiniz saygıyı gösterin. Gelin bu Gazi Meclis'e, bombalanmış Meclis'e, Milletin Meclis'ine, Atatürk'ün Meclis'ine bunları anlatın. Bundan gocunmayın.

--İlk ihbarı alan, Genelkurmay Başkanı'na giden, orada uzun saatler toplantılar silsilesi gerçekleştiren sonra gidip bir daha kendinden haber alınamayan, Cumhurbaşkanı'na ulaşamayan bir MİT Müsteşarı ile karşı karşıyayız. Bütün bu faktörleri yan yana getirdiğimizde, niye gelmiyorlar veya niye gönderilmiyorlar?

Bakınız bu gönderilmiyorlar lafını çok önemsiyorum. Çünkü, sonuçta bizim bu davet ettiğimiz hem MİT Müsteşarı hem de Genelkurmay Başkanı devletin memurları. Siyasi iradenin emrinde olmakla da gurur duyuyorlar. Doğrusu ben de bunun öyle olması gerektiğini düşünüyorum. Siyasi iktidar da diyor ki; ben bunların amiriyim. Ben ne dersem bunlar onu yapar. Hukuksuz emirler olmamak şartıyla bu da doğrudur. O zaman, eğer bu devletin iki memuru buraya gelmezse bunun birinci siyasi sorumlusu Başbakan'dır. İkinci siyasi sorumlusu da sayın Cumhurbaşkanı olur.  Sayın Cumhurbaşkanı'nın o fotoğrafı talihsizlik olmuştur. Yani, bir yanınıza size istihbarat veremeyen, o beceriyi gösteremeyen MİT Müsteşarı'nı koymuşsunuz, bir yanınıza kendi ordusuna hakim olamayan bir Genelkurmay Başkanı'nı koymuşsunuz. Neşe içinde bir fotoğraf çektiriyorsunuz. Esasen onların çoktan buhar olup uçması lazımdı devlet yönetiminde. Devlet geleneğine göre. Başaramadılar. Başaramayan gider başaracak olan gelir. Ve bu işin hesabı verilir.  Bahsettiğimiz şey bir bakkal dükkânının iflası, basit bir ekonomik hatayla bir krizin çıkmasından söz etmiyoruz. Bir devletin işgal girişiminde başarısızlıklardan söz ediyoruz oraya gelinceye kadar ki; siyasi ve hukuki sorunlardan söz ediyoruz. Bunların aydınlatılmasını kim engellerse ben onları millete şikayet ederim ve bu şehitlerin aileleri bunlara haklarını helal etmezler. Şehitler bizim şehidimiz, hepsi.

--Hala ümidiniz var mı? Gelirler mi?

Yani o fotoğrafı gördükten sonra umudum azaldı ama ben inatçı bir siyasetçiyim. Komisyonun süresinin son dakikasına kadar çağrıda bulunmaya devam edeceğim. Eğer buraya gelip cevap vermezlerse, soruyu milletin önüne, soruları basın aracılığıyla soracağım onlara, öyle yazıyla falan değil. Milletin soruları olarak soracağım. Ve o sorulara cevap verip vermeyeceklerine veya nasıl cevap vereceklerine millet görecek. Kaçtıkları yere kadar kaçanları kovalarız. Bu bizim şahsi meselemiz değil. Bir devletin, milletin varoluşsal sorunundan söz ediyoruz. Onun için kendi meselemiz olsa vazgeçerdik ama bu Meclis'e gelip yemin ettik biz yeminimize sağdığız. O yeminin gereğini sonuna kadar yapmaya kararlıyım ben.

(Yarın;dizi finali)

Yazarın Diğer Yazıları