Hüzünlü bir veda yaşadık

Siyasette Deniz Baykal'ın CHP Genel Merkezi'nde sahiplendiği kedi, dalında ilk örnekti. Medyada hayvan sevgisini öne çıkaran Ömür Gedik oldu. Buna Bekir Coşkun'u da ilave edebiliriz. Kimilerinin düşmanca tavırlarına karşı gerçekleştirilen dayanışmayı destekleyenlerdenim. Saydığım isimler ortada yokken ben vardım. Ataninemle başlayan annemle devam eden yaşanmışlıklar kalın bir kitap olur. Evimizde hiç hayvan eksik olmadı. Ne zaman ölümlerinde üzülüp, "bir daha almayacağım" dediysem çocuklar ellerinde bir yavru ile geldiler. Eşimin "sonunda bana kalıyor" şeklindeki muhalefeti hep lafta kaldı. Korktuğu da gerçekleşti. Hayvanın her zaman asıl sahibi oydu. Bizler de yardımcı eleman olmaktan öteye geçemedik.

Şimdi anlatacağım, yine gözyaşlarıyla biten son öykümüz. Evde bir tekirimiz vardı. Sokaktan gelme. Bir gün kızım ve oğlum ellerinde avuç içine sığacak kadar küçük bir yavru getirdiler. Tekir ama ilginç bir tonu var; uçuk lila. Annelerinin itirazını dinleyen kim? Kediler ikilenmişti. Marazi yapıda olan ilk kedimiz -adı Hırçın'dı- tüm tedaviye ve sonunda yapılan ameliyata rağmen fazla yaşamadı. Teşhis "böbrek yetmezliği".

Ailenin son ferdi

Sonuncunun adı, genelde köpeklere verilen bir isimdi; "Papi". Zaten bana soran olmadı. İnanılmaz bir canlıydı. Her şeyden önce pek çok kelimeyi süratle öğrendi. Anne, baba, mama, gel vs. Biz taşındık o da birlikte. En uzun dönemini son evimizde yaşadı. Üç günde yeni yerine alıştı. 17 yılını burada geçirdi. 22 yaşına kadar sıkıntısı olmadı. Taa ki, bu yılın Nisan ayına kadar. Yüksek vitrinin tepesine bir sıçrayışta çıkardı. Bunu balkonda beslediğimiz bitkileri yemesine -özellikle karanfiller- bağlamıştık. Bir gün aniden yalpalamaya başladı. Ağzının bir tarafında yara oluştu. Ayak eklemlerinde şişmeler fark ettik. Hayvan hastanesindeki muayenede kediler için kaçınılmaz teşhis konuldu; "böbrek yetmezliği". Bu hastalık kandaki üreyi artırırken vücudun pek çok yerinde ödem meydana getiriyor. En şaşkınlık verici bulgu veterinerin "bunun gözleri görmüyor" demesiydi. "Demirlerin üstünde yürüyor" itirazında "hisleri çok kuvvetli, yürür" karşılığını aldık. Hastanede ilaç tedavisine başlandı. Böbreklerine zarar verdiği görülüp vaz geçildi. Lazere dönüldü. Ağzındaki yara biraz iyileşince "eve yollandı". Zaten orayı hiç sevmemişti. Bu karardan mutluluğunu devamlı mırıldayarak belli etti. Bitkin haliyle kendi tuvaletine gidip, ihtiyacını giderirdi. Suyunu ve mamasını düşe kalka hallederdi. Bazen taşıyarak yardımcı olduk. İnanır mısınız ruhunu teslim ettiği saatlerde bile "kafasının kaşınmasına" mutluluk mırmırlarıyla tepki verdi.

Maalesef son saatinde ben yoktum. Çok önceden söz verdiğim bir ödül törenine katıldım. Vakit geçirmeden eve döndüğümde, ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüş iki insan kapıyı açtı. Daha önceden planladığımız gibi üst kat komşumuzdan yardım alarak defnetmişler bahçedeki büyük köknar ağacının altına.

Biraz sonra dışarı çıkıp, mezarının üstüne su dökeceğim. Daha sonra etrafımı saracak olan sokak hayvanlarını besleyeceğim. Karşımızdaki rampaya kuşlar için bulgur bırakacağım. Her sabah olduğu gibi o koca Martı yine gelip, salamlarını yiyecek. Kargalar ise bir alem. Güneş doğar doğmaz "kalk" diye bağırıyorlar. Hatta yuvadan uçurdukları yavruların ilk durağı bizim balkon. Ömrüm yettiği sürece bu program devam edecek. Dilerim elden ayaktan kesilmeden, mevcut düzeni devam ettirebilirim. Bütün duam bunun için

Mutlu etmek

İnanın bu satırları yazarken gözyaşlarımı durduramadım. Aklımda da Turgay Renklikurt. Şipşirin kara köpeğini -büyük boy Rus Kanişi idi- gömerken söylediği sözleri hatırladım; "Bunca yıl bana verdiğin mutluluk için sana teşekkür ediyorum". Sonra bir başka büyüğüm Orhan Ayhan'ı düşündüm. Taa Şişli'den yüklenip Kınalıada'daki hayvanlara taşıdığı yiyecekleri. Kar, kış fırtına demeden bunu sürdürmesinin tek nedeni sadece sevgi.

En iyisi başınızı daha fazla şişirmeden noktayı koyayım. Renklikurt Hocamın yolunu izleyip, onunkine benzer laflar edeceğim; "Papi, bize yaşattığın o tatlı yıllar için minnettarız."

Üzüntümüzün kolay kolay hafifleyeceğini sanmıyorum. Meslek Hocam Mithat Perin'den duyduğum şu sözleri tekrarlayacağım, "Hele yaramız bir kabuk tutsun". Sanırım bu da mümkün değil. Attığım her adımda gözlerim Papi'yi arıyor. Sanki bir koltuğun arkasından çıkacakmış gibi. Dışarı bakıp, onun bulunduğu yere kilitleniyorum. Sonra gözüme bir "yavru irisi" takılıyor. Kafamda şimşekler çakarken, "hayır, hayır"la yön değiştiriyorum.

***

Buruk sevinç

Bu yas içerisinde Fenerbahçe'nin zaferini bile doğru dürüst yaşayamadım. Sarı-lacivertli ekibimizin kazandığı başarı basketbolumuzda bir ilk. Herkes, Datome'yi, Udoh'u, Kalinic'i övüyor. Tabii en tepeye Obradoviç'i yerleştirerek. Asıl kahraman ikinci planda; Aziz Yıldırım. Dostum demekten onur duyduğum başkanı unutmayalım. Çabuk kızar, öfkelenir. Biraz tanıyanlar ise bu görüntünün altındaki yüreği iyi bilirler. Final Four'dan çıkarılan şampiyonlukta en büyük emek Aziz Başkanın. Teşekkürler ona

Yazarın Diğer Yazıları