İİBF eğitiminde popülizm

İktisadi ve İdari Bilimler Fakülteleri(İİBF) ile aynı çerçevede eğitim veren Siyasal Bilimler Fakülteleri’nden mezun olanlar, uzmanlık alanlarına yapılan siyasi müdahaleye tepki gösteriyorlar. 

Bu tepkilerinde öne sürdükleri gerekçeler doğru... Dedikleri özetle şöyle: “Sağlık sektöründe devlet, 20 bine yakın sağlık personeli için ilan veriyor. 17 bin öğretmen alımı için de meslek ilanı veriyor. Ancak tür mezunu şartıyla sınırlı ilan veriyorlar. Söz gelimi kimyacı veya elektrik mühendisi, bankacı oluyor.” Gerçekte ise para-banka, işletme ve muhasebe  eğitimi alanların bankalara alınması lazımdır. 
Ayrıca yine kamu yönetimi, kamu ekonomisi ve maliye okuyan mezunlara da devletin ihtiyacı var. Yani idari işlerde ve memur olarak İİBF mezunlarına ihtiyaç var. Devlet de İİBF mezunları için ayrı kadro ilanı vermelidir. 
Aslında mezunlar haklıdır... Maliye Bakanlığı’nın da maliye ile ilgisi olmayan dallardan personel alması, yakın zamana kadar uygulanmış bir yol değildir. Doğru da değildir. Zira Maliye tüm devlete kadro veren bir kurumdur.  Uzmanlığa en fazla saygı gösteren kurum olması gerekir. 
Yüksek öğrenimde maliyeti daha düşük fakülteler, siyasi, popülist amaçlı olarak açılmaktadır. Alt yapısı pahalı ve maliyeti yüksek fakülteler daha az açılmaktadır. Bunun içindir ki Türkiye’de mühendis ve işletmeci fazlası var ve doktor eksiği var. 
İİBF, eğitim maliyeti düşük olduğu için her kurulan üniversite bu fakülteleri açıyor. 199 üniversitenin 167’sinde İİBF var. İİBF mezunlarının 400 bini hâlâ işsiz durumdadır.
Eğer üniversite mezunları uzmanlık alanlarına göre çalışmayacaklarsa, üniversitelerde verilen eğitim boşuna yapılmış ve israf edilmiş demektir.
Türkiye’de, eğitim ve özelikle yüksek öğrenim, siyasi popülizmin kurbanı oldu.  Bugün, gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerde eğitim ve iş gücü planlaması yapılıyor. Türkiye’de de planlı dönemde insan gücü planlaması yapılıyordu. Bugün yapılmıyor. 
İnsan gücü planlaması, ülkenin ihtiyacına göre, piyasanın talebine göre, kalite ve vasıfta insan yetiştirmektir... Bu şartlarda hem verim artar... Hem de işsizlik azalır.
Türkiye’de, gençleri mesleğe ve uzmanlığa yöneltecek bir eğitim planlaması yapılmadığı için, eğitimde kaynak kaybı oluyor. TÜİK’in açıkladığı,  “Genç Nüfusun Aldığı Eğitimden Memnuniyet Durumu” verilerine göre gençlerin yüzde 36.6’sı aldığı eğitimden ya az veya çok memnun değil. Yani 100 kişiden 36.6 kişisi istediği eğitimi yapamamış. 
Son yıllarda eğitim sisteminde sürekli bir imam hatip kavgası var. Bu kavga olduğu sürece eğitimde etkinliği ve eğitimden en yüksek sosyal faydayı sağlamak mümkün değil. Eğitime ayrılan kaynaklar bu şartlarda çar-çur edilmiş olmaktadır.
İnsan gücü planlamasını tek başına YÖK yapamaz... Zira, bugün yüksek öğrenimde insan gücü planlaması yapmak için, gelecekte ülkede iş gücü arzı ve iş gücü talebinin iyi belirlenmesi gerekir. Bunun için de siyasi iktidarın, üretim-yatırım ve istihdam programının olması gerekir. AKP hükümetinin böyle bir yapısal dönüşüm veya sanayileşme programı yoktur. 
Türkiye’de ortalama işsizlik oranı yüzde 9-10 dolayındadır. Gençler arasındaki işsizlik oranı ise yüzde 16-18 dolayındadır. Bu durum sosyal sorunları artırmıştır.  
Dahası, yüksek öğrenim görmüş ve fakat lise mezununun yapabileceği işlerde çalışanlar da, moral çöküntüsü olmakta ve iş verimliliği düşmektedir. 

Yazarın Diğer Yazıları