Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

İktidar baskısı ve ifade özgürlüğü

Su sözleri Başbakan Erdoğan bazı gazetecileri kast ederek söylemiştir: “Daha düne kadar üniformalılar yazdıklarınızdan dolayı azarlıyorlardı. Onların o tasmalarını biz çıkardık. Şimdi ise boyunlarında uluslararası tasmaları taktılar...” 
Bunlar sineye çekilir, yenilir yutulur türden sözler değildir. Demokratik bir ülkede gazetecileri, televizyoncuları, düşünürleri, aydınları ayağa kaldırması gereken sözlerdir. Başta basın olmak üzere ilgili hiçbir demokratik kuruluş bu sözlere gerekli tepkiyi göstermedi. Bir takım kesimler de bu sözleri üzerine almadı. 
Tayyip Erdoğan bundan dört yıl önce medya patronlarına yönelik olarak şunları söylüyor: “Şimdi o gazetelerin patronlarına sesleniyorum; ’Ne yapayım, köşe yazarı, hâkim olamıyorum’ diyemezsin. Köşesinde yazı yazanın maaşını sen veriyorsun. Yarın feryat etmeye hakkın yok... ’Kusura bakma kardeşim, bizim dükkanda sana yer yok’demelisiniz.” 
Bu sözleriyle Erdoğan gazete patronlarını resmen tehdit ediyordu. Medyaya yönelik olarak yapılan bu tehdit, şantaj ve baskıya gerekli tepki gelmiyordu.
Gazeteci Derya Sazak anılarını yazdığı kitapta Tayyip Erdoğan’ın baskıda işi nereye vardırdığını şöyle anlatır: ’İmralı Zabıtları’ haberi yüzünden Başbakan Erdoğan bu defa ’Batsın sizin gazeteciliğiniz’ diye gazete patronunu fırçalamıştır.
Bunun üzerine gazetenin patronu Başbakan’a şunları söylüyor: “Sizi çok üzdük. Milliyet’i hemen uygun gördüğünüz birine satmaya hazırım.” 
Sazak devam ediyor: “Başbakan ’Batsın sizin gazeteciliğiniz’ dedi. Gazete ölü evi gibiydi Demirören, ’Hayatımda ilk kez bir haber yüzünden ağladım’ dedi”. 
Tayyip Erdoğan’ın bu tavrı onun medyada ‘patronların patronu’ haline geldiğinin kanıtıdır. Bu yüzden onlarca televizyon programcısı, köşe yazarı ve gazeteci işinden olmuştur.
Kendisi de böyle bir süreç sonucunda işini kaybeden Ayşenur Arslan sistemin nasıl işlediğini şöyle açıklıyor: “Önce, genellikle bir başbakanlık baş danışmanından olmak üzere, telefon gelir. Bir köşe yazarının eleştirel yazılarından duyulan memnuniyetsizlik aktarılır. Yazar uyarılır. Patronlar ‘içeriğini biraz yumuşat’ der. Yazar pozisyonunu korur ve sonra işten atılır”.
AKP bünyesinde kurulan ‘medya izleme’ bölümü, “Hangi Tv. Kanalı, hangi haberi, hangi partiyi, hangi lideri nasıl ve ne kadar sürede verdiği kayıt altına alıyor... Raporlar düzenleniyor, yeri ve sırası gelince de raf ömrü tükenen raftan indiriliyor...” 
Tayyip Erdoğan giderek basına müdahale işini büyütmüş, işi, muhalefet liderinin konuşmasını kestirmeye ve yazılarını televizyon ekranlarından sildirmeye kadar vardırtmıştır.
Devlet Bahçeli’nin gurup toplantısında yaptığı konuşmanın altyazı olarak verilmesinden rahatsız olan Başbakan Erdoğan, Habertürk’teki adamı Fatih Saraç’ı Fas’tan arayarak yayının kaldırılması talimatını
veriyor. 
İddialara göre Erdoğan, Ciner’in ticari işlemlerini önce tıkadı, sonra önünü açma karşılığında yakın adamı Fatih Saraç’ı Habertürk’e yerleştirdi.
Ciner’in ticari faaliyetleri baskı altında tutuluyordu. Bakanlıktaki dosyaları sadece Erdoğan’ın oluruyla imzalanıyordu. Böylece Ciner grubuna bağlı Show ve Habertürk, fiili olarak Erdoğan tarafından yönetiliyordu.
Tayyip Erdoğan’ın, Habertürk gazetesinin 24 Ekim 2013 tarihli sayısındaki 24. sayfada yer alan “Bu mu sağlıkta çağ atladığı iddiasında olan Türkiye” başlıklı sağlık haberi için Fatih Saraç’ı arıyor. Haberden şikâyet eden Erdoğan “Bizim sağlıkta yaptıklarımızı görmemezlikten gelmek bizi üzüyor. El insaf edin yani, böyle başlık nasıl atıyorsunuz ya” diyor. Fatih Saraç ise “Kaçak olmuş, bu bir ayıptır efendim” dedikten sonra bunu telafi edeceklerine söz veriyor ve gereğini de yapıyor.
Twitter, Facebook ve Youtube ile ilgili kısıtlama ve baskılar ise bu sürecin sonunda gelmiştir. Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik iktidar baskısı yandaş medya ve gazeteler tarafından hem desteklenmiş, hem de alkışlanmıştır. Bir kez daha elmanın kurdunun elmanın içinde olduğu görülmüş olmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları