IŞİD’in asıl hedefi ve mesajı ne?

Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD), kendisini “devlet” olarak tanımlasa da hazırlanış ve ortaya çıkış biçimi açısından disiplinin hat safhada olduğu etkili bir terör örgütü görünümündedir. Sansasyonel eylemlerle dünya kamuoyunun ilgisini çekmek, örgütsel yapıda rehineler sistemi kurmak, orta vadede yeterli gelir elde ederek güçlenme isteği IŞİD’in pek çok terör örgütüyle benzer yönleri arasında gösterilebilir. Çoğu Irak ve Suriye’de konuşlanmış yaklaşık 20 bin askeriyle El-Kaide’ye kafa tutan IŞİD çok kritik bir süreçte ortaya çıkarak, Orta Doğu’daki dengeleri değiştirmeye muktedir adımlar atmaktadır... İdeolojik çerçevede Irak, Suriye, Filistin ve Ürdün topraklarını içine alan bir şeriat devleti kurma düşüncesi ise ABD, İsrail, Rusya gibi küresel ölçeğe sahip ülkelerin çıkar alanına girmektedir. 
Peki IŞİD bu gücü nereden almaktadır?
Temel olarak neyi hedeflemektedir?
IŞİD’in Şam yönetimi ile birlikte hareket ediyor olma ihtimali Türkiye için gerçekten kaygı verici bir durumdur. Bir süredir Esad güçlerinin IŞİD’in ağırlıklı olduğu merkezlere saldırıyı durdurmasının, örgütün Irak’ta başarılı sonuçlar almasında etkili olduğu ileri sürülebilir. Bu saldırılar öncelikle Türkiye’nin K.Irak petrol transferine yönelik yapmış olduğu anlaşmayı hedef almaktadır. Türk dış politikasının teknik açıdan “stratejik derinlik” ve “proaktiflik” düşüncesine dayandırarak Orta Doğu’da inşa etmeye çalıştığı yeni düzen, IŞİD’le birlikte büyük bir yara almıştır. Türkiye önümüzdeki dönemde bölgede her zamankinden daha tedirgin edici bir güvenlik tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu tehlikenin kolay kolay savuşturulamayacağının en büyük kanıtı da Musul Başkonsolosluğumuzun işgal edilme sürecidir. 
Muhakkak ki bu saldırı hepimiz için milli ve ortak bir mesele olarak değerlendirilmelidir. Ancak IŞİD’in Başkonsolosluğumuzu işgal etmesi, kadim Türk yurdu Musul’u ele geçirmesi (daha önceki iktidarların Musul politikası da tartışılmalıdır) Türkiye ve özellikle Türk dış politikası açısından ciddi bir acziyet örneğidir. Öyle ki Dışişleri Bakanlığı’nın konuyla ilgili birimi önceki gün akşam 22.00 dolaylarında Türk vatandaşlarının Irak’a gitmemesi, orada olanların terk etmesi ve terk ederken hangi güzergahları kullanacaklarına varan geniş bir duyuru yayınladı. Ancak birkaç saat sonra duyurunun yanlış anlamalara sebep olduğu düşüncesiyle dikkate alınmaması istendi ve bu duyuruyu tekzip edecek yeni bir açıklama yayınlanmadı. Bu bile Türkiye’nin Orta Doğu politikasını kontrol eden anlayışın meseleye bakış açısını ortaya koyar niteliktedir. Olaylar sırasında alınmış belki de tek doğru karar, 900 civarında olduğu ifade edilen IŞİD güçleri ile çatışmaya girilmemiş olmasıdır. Zira hedefine bu denli odaklanmış bir terör örgütünün binayı topyekûn ortadan kaldırması işten bile değildir. Bununla birlikte olaydan bir gün önce MHP Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın dikkat çektiği tehlikelere AKP milletvekillerinin “alaycı” bir üslupla yaklaşması, parlamentonun alacağı muhtemel kararların ciddiyeti noktasında hayli düşündürücüdür.
Kim ne derse desin IŞİD dünyanın dikkatini üzerine çekerken Türkiye’ye ve hassaten Türk dış politikasına geri döndürülemez bir mesaj vermiştir. Bu mesaj Orta Doğu’da dengelerin değişmesi, enerji kaynaklarının kullanımındaki değişiklikler, Esad rejiminin gücünü artırması ve bölgedeki Türkmenlere yaşam alanı bırakılmaması gibi birbiriyle bağlantılı talep ve ihtimalleri kapsamaktadır. Burada sorulması gereken soru şudur: Türkiye bu ihtimalleri lehine çevirmeye ve böylesine kaotik bir süreci yönetmeye ne ölçüde hazırdır? 

Yazarın Diğer Yazıları