İşte Atatürk’ün güreştiği öğretmen

Atatürk’ün en sevdiği spor güreşti. Yaşamı boyunca güreşe çok önem verdi ve bizzat kendisi de güreşti. İşte Atatürk’ün güreş sevdası ve bir öğretmenle giriştiği güreş anısı...

Atatürk zaman zaman berberi Mehmet Tanrıkut Mete’nin yardımcısı Rıdvan Arı’yı, Faik Çelen’i ve nöbetçi askerleri güreştirmekten zevk alırdı. Bir gün çocukluk arkadaşı Nuri Conker:

- Paşam, şimdi sıra İbrahim’e geldi! dedi. İbrahim sofracıbaşı İbrahim Ergüven’di.

Bunun üzerine Atatürk:

- O sanatkardır. İncinir, diyerek, itiraz etti...

Güreşenlerin çoğu zaman elbiseleri, gömlekleri yırtılır, parçalanırdı. Bu durumu gören Atatürk, markalı gömleklerini güreşenlere verir, bundan büyük mutluluk duyardı....

Güreşenlerin çoğu Faik Çelen’e yenilirdi. Çünkü askerler, Paşa’nın yanına çağrıldıkları zaman doğal olarak çekinirdi. Faik Çelen de bu şaşkınlıktan istifade eder, onları bir çırpıda yere yıkardı. O durumlar karşısında Atatürk:

– Aaaa... Onu da yendi! diye çocuklar gibi sevinir, ellerini çırpardı.

Saffet Engin, yükseköğrenimini ABD Columbia Üniversitesinde yapmıştı. John Dewey’in öğrencisiydi. (John Dewey hayatı boyunca felsefe üzerine çalışmış olsa da yazdıkları psikolojide, pedagojide ve sosyolojide önemli yer tutmaktaydı. Türk eğitim sistemi hakkında raporlar yazmış, o raporları Atatürk’ün ölümünden bir yıl sonra yayınlanacaktı...Türk eğitim sistemi üzerinde önemli etkileri olmuştu.) Yurda dönünce 1928-33 yılları arası Gazi Eğitim Enstitüsünde Sosyoloji ve Felsefe öğretmenliğine başlamıştı...

Çankaya Köşkü / 1933

Dil Devriminin yapıldığı günlerden hemen sonrasıydı. Davetliler Atatürk’ün sofrasında yerini almıştı. Sohbet konusu folklor ve ulusal sporlardı. Güreş sporu konuşuluyordu. Atatürk’ün isteğiyle salona Muhafız Alayından güreşçi erler çağrıldı.

Erler güreşti, herkes heyecan içindeydi. Bir ara Yusuf Akçura ile Hikmet Bayur’da güreş tuttu.

Atatürk, Saffet Engin’e seslendi:

- Ben de Saffet Bey’le güreşeceğim.

Hemen yanına koştu, yorgun olduğunu anlatmaya çalıştıysa da Atatürk kendisine , “Hayır olmaz. Bu bir milli sporumuzdur. Çıkar ceketini,” diye diretti.

Saffet Bey’i daha önceleri birkaç kere, Dil ve Tarih Kurultaylarındaki söylemlerinden dolayı severdi...

İş başa düştü Saffet Bey ceketini çıkarıp Atatürk’ün karşısına çıktı ve ani bir atakla Atatürk’ün beline sarıldı. Fakat Atatürk gelen hamleye karşılık vermiş Saffet Bey’in gögüs kemiklerini sıkıca kavramıştı.

Saffet Bey’in kısa sürede nefesi kesilir gibi oldu, fakat direnmeyi sürdürdü. Ayakları birkaç kez yerden uzaklaştı. Atatürk rakibinin direncini ve azmini görünce işi uzatmadı. Derin bir nefes alıp hamlesini yaptı ve Saffet Bey’in sırtını yere getirdi, sonrasında;

- Nasıl? Oldu mu?, diye sordu.

- Mükemmel Paşam...

Alkışlar sürürken Saffet Bey hemen terini silmek için musluğa koştu. Yenilgisine üzülmek bir yana, içinden, “Onun, o tatlı, güzel titreşimlerinden midir nedir, ne olduysa oldu, bana bir şeyler oldu, içimde güneşler doğdu.” diye geçirdi...

Bir hafta sonra...

Saffet Bey yine sofradaydı. Önceki gün yapılan güreşten konu açıldı. Atatürk kendisine, “Şimdi ne duyuyorsun, bakalım?” dedi.

- Paşam, siz çok kuvvetlisiniz. Göğüs kemiklerimin birbirine geçercesine sıkılışından duyduğum sızının tesiri hâlâ devam ediyor. Ama, ne mutlu bana, dedi

Yanıt verdi:

- Ne yapalım, kabahat sende, sıkı davrandın.

Sorasında salondakilere dönerek

- Türk gençleri, maddi ve manevi, göründüklerinden daha güçlüdürler, dedi.

Sonra tekrar Saffet Bey’e döndü:

- Kaç yaşındasın?

- Otuz üç, Paşam.

- Benim oğlum olabilecek yaştasın, oğlumsun.

Atatürk, 52 yaşındaydı.

Hemen oturduğu sandalyeden izin isteyip kalktı ve Atatürk’e seslendi:

- Bu yüksek lütfunuza yaraşır olmak için bütün varlığımla çalışacağıma önünüzde ant içiyorum Atatürk’üm...

Kaynak:

Said Arif Terzioğlu, Cumhuriyet gazetesi, 10 Kasım 1962
Tevfik Pars Piremehmetoğlu,Yeni İstanbul gazetesi, 10 Kasım 1954,
Arın Engin, Atatürkçülük Savaşımızda Ulusal Eğitim ve İslamda Atatürkçülük,

Yazarın Diğer Yazıları