Kadınlarımız...

Nazım Hikmet, “Kadınlarımız”ı, şiirinde (Memleketimden İnsan Manzaraları) çok gerçekçi ama çok hayranlık verici güzellikte anlatmıştır. Ben gecede 3 kurban diyordum ama artık öldürülen kadın sayısı gecede 6’ya çıktı. Nazım Hikmet’in o gerçekçi ve rikkatli tavrı günümüz erkeğinde vahşet olarak kendini gösteriyor. Cinayeti işleyenler sevgililer, kocalar, eski eşler.
Kadınla erkeğin rolleri mi değişti, nedir? Eskiden kadınlar, kendilerini terk eden erkeklerin peşinde koşarlardı. Şimdi bunu erkekler yapıyor. Bana kalırsa, dizilerin bu işte büyük katkısı var. Düşünün, en çok izlenen dizileri düşünün. Muhakkak bir zorba erkek vardır; bu eski eştir, eski nişanlıdır, eski kocadır ve muhakkak yenisini öldürür ve muhakkak rahatsız eder.

 


***

 


Balık baştan kokar demişler. Bu işte 10 senedir iktidar olan ve devlete, sosyal yapıya, insan ruhuna bütün ağırlığıyla çöken iktidar anlayışının büyük tesiri var. Zaten kadın ölümleri onların zamanında % 1.400 artmış. İşi gücü bırakıp gece gündür kadınların doğumunu, çocuk sayısını düşünen bir iktidar... Şimdi yeni bir iş edindiler.  Avrupa Birliği’ne posta koymak ve Shangai Beşlisi’ne göz kırpmak. Boş işler ama ne dersiniz...
Hatırladıkça bana en dehşet verici gelen başka bir vaka da, Başbakan’ın  “dindar ve kindar nesil yetiştirmek istiyoruz”  lafı olmuştu. Dindar değil ama kindar vatandaşlar oluşturdular. Yeni nesil yetiştirmeye bile lüzum kalmadı.

 

Küçük bir milli ayrıntı

 

Amerikan elçiliği son suikast olayından sonra bayraklarını yarıya indirdi. Bizim elçiliklerde bu duyarlılık var mı, öğrenmek lazım ama Türkiye’de olmadığı belli. Askerlerimiz 10’ar 10’ar, işçilerimiz 7’şer 7’şer ölüyor. Biz gene vur patlasın çal oynasın havasında günlük hayata devam ediyoruz.
Oysa İslamiyet’te, ki iktidar bu konuda çok iddialıdır, insan kıymetlidir, halifedir, cana kıyan affedilmez, cana kıymak büyük günahtır. İslamiyet’in de ruhunu bozdular. Bu kadın öldüren adamların hepsi muhakkak ki Cuma namazlarına gidiyor ve hutbe dinliyorlardır. Hatta dinî kitaplar da okuyorlardır. Bunlardan faydalanmadıktan sonra, dindar yetiştirme iddiası neye yarar? İşte o zaman, Allah söyletmiş, dindar değil kindar insanlar çıkıyor ortaya.
Demokrasi iddiaları, dindarlık iddiaları, hoş görü iddiaları, diyalog iddiaları, merhamet iddiaları böylece ortada başıboş dolaşıyorlar. Dinin koruyucu ruhundan uzaklaşıyorlar.
İnsanlar bir birini tanımıyor. Tiyatroları kapattılar. Roman okuyan sayısı ne kadar bilmiyorum ama bizi birbirimize yaklaştıran sanattan da faydalanamıyoruz. Oysa sanat, her dalıyla insanı insana tanıtır. Duygularını süflilikten çıkarır. Yüksek ve seçkin duygular kazandırır. Bize yardım eden ve edecek olan ve medeniyetin tabanında yerleşmiş olan sanatı, bilinçli dindarlığı, sağlıklı iletişimi; sözün kısası, uygarlığın olmazsa olmazlarını kaybettik. İnsanlarımız bu kabalık, acımasızlık ve sağduyusuzluk denizinde yüzüyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları