Kavala 5. yılını doldururken

Kavala 5. yılını doldururken

Prof. Ayşe Buğra…

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi…

Adı, önce "Tarık Buğra''nın kızı", özellikle son yıllarda da "Osman Kavala''nın eşi" olarak anılıyor olsa da, aslen, kendi özgül ağırlığı bulunan bir bilim insanı.

*

Şunu özellikle bildirmek isterim:

AK Parti iktidarı boyunca tanık olduğumuz birçok haksızlığı, hukuksuzluğu, haysiyet cellatlığını, linci, algı operasyonunu "ileri demokratikleşme"ye, bizatihi iktidar sahiplerinin ifade şekliyle "bağırsak temizliği"ne yoran kalabalığa dahil olduğu için, kendisini "aydın duruşu" bağlamında, bugüne kadar benimsemedim.

O günlerin yaygın tutumuyla, olgu değil algı temelinde örülen, ne kadar esaslı olduğu bile şüpheli bir esası köpürtüp de usulü es geçen kalabalığa dahil olduğu için…

Şimdi FETÖ diye anılan yapının organizatörü olduğu kumpas süreçlerinde, siyasi iktidara "Arkanızdayız" mesajı verdiği, bir "aydın" olarak bunun sonuçlarını öngöremediği için…

15 yıl önce, şimdi kendisinin durduğu yerde duran, anlattıklarını anlatan, yakındıklarından yakınan eşlerle, çocuklarla, kardeşlerle, anne-babalarla o çok kutsadıkları "empati"yi kuramadığı, kurduysa da paylaşmadığı/paylaşamadığı için…

En hafif tabirle, hukukun, adalet duygusunun, kamu vicdanının, Cumhuriyet''in stratejik ilke ve kurumlarının devasa bir enkazın altında kalmasına yol açan gaflet ittifakının "bileşenleri" arasında yer aldığı için…

Velhasıl, şimdi maruz kaldıklarında eşi ve arkadaşlarıyla birlikte payı hiç de az olmadığı için, kendisine karşı pek de naif duygular biriktiremedim.

Ve fakat…

Bu görece negatif duygulara sahip olarak da ve mesleki sorumluluğumun da gerektirdiği şekilde sap ile samanı ayırabilirim.

Yukarıdaki bütün şerhlerimle birlikte, Buğra''nın hem iktisat ve sosyal politikalar alanında ciddi, derinlikli üretime sahip bir akademisyen olarak hakkını teslim edebilirim.

Hem de, şu andaki bütün itirazlarındaki haklılığını savunabilirim.

*

Dün sabah, Halk TV''de, İsmail Küçükkaya''nın konuğuydu Buğra.

Belli etmemeye özel bir çaba sarf ettiği halde yer yer gözleri dolarak, sesi titreyerek anlattı eşinin yargılanma safhalarını; "Ceza"ya dönen uzun tutuklulukları; hükme itirazını, AİHM kararlarını…

Ki, teknik duruma dair kurduğu her cümlesi haklıydı.

Geçmişte, azınlık hakları, etnikçilik, çok kültürlülük, yerinden yönetim gibi konularda destek verdiği bir çok çalışmayı kıyasıya eleştirdiğim hatta hazırladığı psikolojik zemini tehlikeli bulduğum Kavala''nın suçlanma, yargılanma, cezalandırılma süreçlerinin tamamında, hukuki bir mağduriyet hikâyesi yazıldı.

Muhataplarının hayatlarının 5''er yılını çalmaktan başka, başta iktidar olmak üzere kimseye de bir şey kazandırmadı.

*

Benim "devran ayarlı" diye adlandırdığım bu tür davaların sonu baştan belli;

Daha ilk gözaltı anından.

Uzun tutukluluk olacağı da belli.

Hüküm de belli.

O hükmün "evrensel hukuk" nezdinde hükümsüzlüğü de belli.

Bir gün çökeceği de belli.

Tıpkı geçmişte Tuncay Özkan''ların, Müyesser Yıldız''ların, Ahmet Yavuz''ların çıktığı gibi Kavala ve arkadaşlarının da "hukuki olarak zaten girmemeleri gereken" cezaevinden çıkacakları da belli…

"Geri gelmeyecek" bir ömür diliminin gaspından sonra tecelli eden ne olmuş olacak bir o belli değil…

Bir de "ibretsizliğimiz"in akıbeti.

*

"Ergenekon" olmadı…

"Balyoz" olmadı…

"OdaTV" olmadı…

"Askerî Casusluk" olmadı…

15 Temmuz''dan sonra bizatihi "yetkililerin" itiraf ettiği "kurunun yanındaki yaş" kurbancılığı olmadı…

Hatta dönelim geri;

"Bir sağdan, bir soldan" dengesi üzerine kurulu olanca adaletsizliğiyle 12 Eylül olmadı…

Yassıada olmadı…

Daha da geri gidelim;

Bekirağa Bölüğü olmadı…

Acaba "Gezi Davası"; başta kendi mağdurları ve mağdurlarının yakınları olmak üzere "Türk aydını" dediğimiz profili, "adalet"i "kendinden olmayan için de isteyebilmeye" sevke yarayacak mı?

Kendi ideolojik pozisyonlarımızdan esasın şehvetine kapılıp da usulü es geçme hastalığını sonlandırmayı sağlayacak mı?

Kantarın ayarının bozulduğunu kendimiz tartılana kadar görmeme körlüğünü aşabilecek miyiz bu defa?

Yoksa…

Her canlı, bir gün, "kendinden olmayanlara yapılan zulme susan ve kendine zulmedilirken konuşacak kimsesi kalmayan papaz"ın trajik sonuna mahkûm mu bu topraklarda?

*

Neden peki?

Akılsız mıyız?

Yoksa vicdansız mı?

Hangi yetinin eksikliğinden durmadan tekerrür eder bir "kader planı"?

SORU-YORUM

Eski Emniyet Genel Müdürü de olan AK Parti Antalya Milletvekili Kemal Çelik, Polis Koleji ve Polis Akademisi''nde 15 Temmuz darbe girişimi döneminde öğrenim gören 2 bin 146 polis adayından 2 bin 120''sinin FETÖ''cü olduğunu söylemiş. Koca akademide, 26 öğrenci dışındaki bütün öğrenciler yani…

Kimi sorumlu tutmalıyız peki?

Keşke bunu da söyleseydi;

Ce-Ha-Pe''yi değil herhalde değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları