Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Adnan İSLAMOĞULLARI

Adnan İSLAMOĞULLARI

Kendi mührünüzü kazırsınız olur biter...

Emânet sorumluluğu ve liyâkatin vicdânî rahatlığı mührü câzibeli kılar evet, mührü bir emânet olarak idrâk eden sağlıklı insanlar içindir bu. Mühür bir emanettir.

'Yol arkadaşlığı'nın peygamberî üç şartı:

- Emânet verirsiniz sâhip çıkar.

- Sır verirsiniz sâhip çıkar.

- Yola çıkarsınız yolda bırakmaz...

Bu şartlar kadük olduğunda mühür de ehlinde değildir artık, devrolmalıdır ya da hükmünü yitirmiştir.

Yani, mühür kimdeyse Süleyman her zaman o değildir!..

Tarih bunun misalleriyle lebâ leb doludur...

Eğer mührü her elinde tutan, her "bırakmam da bırakmam" diyen Süleyman olsaydı, insanlık tarihinde bir değişimden söz edemezdik. Bir inkılâptan bahis açamazdık. Bir terakkîden konuşamazdık.

Eğer mührü her elinde tutan, her "bırakmam da bırakmam" diyen Süleyman olsaydı, Ne Musa Firavun'dan, ne İsa köhnemiş Roma'dan ve ne Muhammed Mekke'nin müşriklerinden mührü alabilir ve bir içtimâî değişim, bir ahlâkî terâkkî, bir inkılâp sağlayabilirdi.

Ne Alparslan, ne Fatih ne de Mustafa Kemâl Atatürk tarihe yön veremezdi ve biz onları bugün tarihe yön veren kahramanlar olarak tanıyamazdık.

Çünkü onlar kimi mührü ehli olmayandan aldı veya kendi mühürlerini kazıdılar.

Hiçbir mühür sâhibi kimseye mühür ikrâm etmedi. Hepsi mührü vermemek için direndi.

Kerâmeti mührün kendisinde sananlar, hepsi yanıldı. Yanıldıklarını mührü kaybettiklerinde anladılar çoğunlukla. Oysa hepsinin mührü kaybedeceği uzun zaman önceden tebârüz ediyordu. Mührün ellerinde olmasının verdiği 'güç vehmi ve hastalığı' görmelerine, duymalarına, anlamalarına engel oluyordu.

Sultan Alparslan'a "Bizans iki yüz elli bin kişiyle bize doğru geliyor" haberi geldiğinde, Alparslan, "Ne güzel, biz de elli bin kişiyle onlara doğru gidiyoruz" derken zafere inanıyordu, Anadolu'nun mührü daha o inandığı ândan itibâren avuçlarının içindeydi Sultan Alparslan'ın, bugün bu aziz topraklarda o inancın semeresi olarak oturuyoruz.

Bizans, meleklerin erkek mi dişi mi olduğunu tartışırken, Fatih bir cihan imparatorluğunun hayâlini kuruyordu ve gözü Constantinapol'deydi. Gözünü diktiği Constantinapol burçlarına sancağını diktiğinde anladı ancak Bizans mührün artık kendisinde olmadığını, Constantinapol'ün artık İstanbul olduğunu.

Mührün sıcaklığı elleri yakmıyorsa, uykuları kaçırmıyorsa, mes'uliyetden bir haşyet hissi peydah etmiyorsa, mührün sahipliği kanıksanmışsa, gücün mühürden geldiğine inanılmışsa, kerâmet mührün kendisine yorulmaya başlanmışsa ya mühür el değiştirecek demektir, ya da yeni bir mühür kazınacak demektir.

İnanıyorsanız eğer sözünüz ve sesiniz o denli tesir edecektir. Mührü ile'l ebed kendinin sananlar mühürleriyle baş başa kalacaklar ve ellerindeki mührün hiçbir işe yaramadığını göreceklerdir.

Ömür değimiz şey bir mührün peşinde harcanamayacak kadar değerlidir. Oturur kendi mührünüzü kendiniz kazırsınız, olur biter.

Alternatifiniz kim ve ne olursa olsun, hakikatin yanında saf tuttuğunuza inanıyorsanız üstünsünüz demektir, ayaklarınızı yere sertçe vurarak yürüyebilirsiniz demektir.

Kol kola giriniz, karşınızdakilere aldırmayınız, ayaklarınızı yere sertçe vurarak yürüyünüz.

Gül ve sümbül hırkanız, sular kuşlar halkanız olsun.

Yazarın Diğer Yazıları