MEB’de adalet katledildi

Türkiye hiç alışık olmadığımız ve büyük adaletsizliklerin yaşandığı günlerden geçmektedir. Özellikle Milli Eğitim Bakanlığı’nda yeni MEB Yasası ile birlikte taşlar yerinden oynatılarak on binlerce idarecinin hakkı gasp edilip hak etmeyenlere verilerek adalet katledildi.
Nitekim bu yasayla birlikte 4 yılını dolduran okul müdürleri, müdür başyardımcıları, müdür yardımcıları görevden alındı. Yine il milli eğitim müdürleri, ilçe milli eğitim müdürleri, il milli eğitim müdür yardımcıları, MEB’deki bütün üst düzey yöneticilerin görevlerine son verildi. Bakanlık Merkez Teşkilatı’nda bulunan şube müdürleri de görevlerinden alınarak, uzman yapıldı. Bu şekilde yıllarca bilgisi, tecrübesiyle Bakanlığı yönetenler geri hizmete alındı ve Bakanlığın hafızası sıfırlandı. Bu yasanın akabinde çıkarılan Yönetici Atama Yönetmeliği de tam anlamıyla kadrolaşmanın diğer adı oldu. Bir anda kariyermiş, liyakatmiş, beceriymiş, bilgiymiş, tecrübeymiş hepsi yerle yeksan edildi. 76 bin yönetici kazanılmış haklarını kaybetti, hepsinin sosyal statüleri bir kanunla ellerinden alındı. Kısacası 20-25 yıldır yöneticilik yapan insanların hayatı Cehenneme döndürüldü. Kamuoyu bilmelidir ki, Milli Eğitim Bakanlığı’nda bütün öğretmenler ve yöneticiler programlı bir kumpasla karşı karşıyadır. Öncelikle liyakati, bilgi ve becerisi olmayan kişiler İl Müdürü, İlçe Milli Eğitim Müdürü ve Şube Müdürü görevlerine getirilerek kendilerinin kurduğu paralel yapının emrine verildi. Atamaları usulsüzce yapılan ve Danıştay’ın da usulsüzlüğü teyit ederek iptal ettiği ilgili şube müdürleri,  okul müdürlerine talimatla puan verdi. Yetkisi olmayan bu şube müdürlerinin verdiği yanlı puan sonucu 8 bin başarılı okul müdürünün görevine son verildi. 
Bundan böyle okullarımızın önemli bir bölümü artık başarılı okul müdürlerine değil, objektif olmayan değerlendirmelerle koltuklarını koruyan kapı kullarına emanettir. 
Okullarımız,  hak etmeyen, bilgi ve tecrübesinin gücüyle değil, torpilin gücüyle o makamlara getirilen kişilere teslim edildi ve edilmeye devam edilmektedir. 
Dini doğruları referans aldığını söyleyen ancak her türlü sahtekârlığı yapan, Allah korkusu olmayan, kul hakkı yemeyi hayatının felsefesi haline getiren bu ucube güruh, her türlü rezilliğe imza atmayı ilke edindi. Bu çete, her türlü ilke ve değeri ayaklar altına aldı. 
Unutulmamalıdır ki Milli Eğitim bir milletin geleceğinin şekilleneceği yerdir. Burayı şahsiyetsiz, kişiliksiz ve adalet duygusundan yoksun kişilere teslim ederseniz şahsiyetsiz kişiliksiz ve adaletsiz bir nesil yetiştirmiş ve dolayısıyla Milletin geleceğini karartmış olursunuz. 
Artık iş bilmeyen, emeği ve alın teriyle değil siyasi hesaplarla sendikal tercihleri nedeniyle makamlara getirilen okul yöneticileri devri başladı. Milli Eğitim Balkanlığı Cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde bu kadar siyasallaşmadı. 
Okullar bundan sonra yandaş ve emir erleri tarafından yönetilecektir. Okullar siyasi iktidardan icazet alanların Cenneti haline gelecektir. Okullar beceriksiz ve yönetme kabiliyetinden yoksun kişilere emanet dilecektir. Bu durum eğitim tarihinde görülmeyen büyük bir hak gaspıdır. Bu dünyada eşi ve benzeri görülmemiş büyük bir zulümdür.
Zulüm ve hak gaspları toplumları felakete götüren önemli bir hastalıktır. Tarih,  zulüm hastalığına bulaşan toplumların kurtuluşuna şahit olmadı. Bu nedenle haksızlık ve zulümle mücadele etmek insanım diyen her ferdin görevidir.         
Böyle haksız ve hukuksuz anlayışı, vicdanı olan hiçbir ferdin kabul etmesi mümkün değildir. İnanç değerlerimiz de böyle bir zulmü şiddetle yasaklamaktadır. 
Gücünü Hakka ve adalete dayamayan yönetimler, çökmeye mahkûmdur. Bir yerde kurallar ve kanunlar için istisnalar, imtiyazlar ve ayrıcalıklar oluşturuluyorsa, bu idarede zafiyet var demektir. Kişiler, benden olan-olmayan diye ayrılıyorsa, bu idarede yolunda gitmeyen bir şeyler var demektir. Bir Kurumda çalışanların %90’ı haksızlıktan, adaletsizlikten söz ediyor ve kurumuna güvenmediğini ifade ediyorsa o kurum ömrünü tamamlamıştır.   
Hak edenlerin hakkını yiyerek, hak etmeyenleri yükseltmek ya da önemli görevlere getirmek toplumsal çözülmenin en önemli nedenidir. Kaosa ve infiale neden olan ve eğitim camiasının huzurunu bozan hak yeme politikalarından bir an önce vazgeçilerek zulüm ve haksızlıklara son verilmelidir. Bilinmelidir ki, haksızlık ve zulümle abat olunmaz. 
Ayrıca şu husus akıldan çıkarılmamalıdır ki, adaleti öldürmek insanlığı öldürmek demektir. Böyle bir cinayetin sorumluluğundan yetkililerin bir an önce kurtulması dileğiyle Kurban Bayramınızı kutluyor, eğitimin ve eğitimcilerin siyasete kurban edilmemesini temenni ediyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları