Mehmetçik'in 'yerli' tüfeği

Bir kurumu tanımak istiyorsanız, basit bir sorunu çözme yöntemlerini incelersiniz. Savunma sanayiinde yerli sermaye oranını öğrenmek ve milli silah konularını anlamak için sofistike denilen ileri teknolojik sistemlere bakarsanız işin içinden çıkamazsınız. Karmaşık sermaye yapısı ve patent-lisans sözleşmelerinin arasında kaybolursunuz. En basitinden başlamak gerekir.

Hükümet yetkilileri savunma sanayinde yerli sanayi payının yüzde 70'lere yaklaştığını söylüyor. Ancak bu iddia Millî Tank-ALTAY ve Millî Helikopter-T129 ATAK'ın tamamen yerli yapım olduğu varsayımına dayanıyor. Oysa ALTAY'ın alt yüklenicisi Güney Koreli Hyundai Rotem şirketi ve ATAK ise İtalyan AgustaWestland tasarımı...

***

AKP hükümetinin ilk yıllarında yürütülen çalışmalar, özellikle NATO standardı malzeme tedarikinde yerli iş adamlarına öncelik tanınması gibi adımları alkışladık. Mehmetçiğin kabanını, botunu, yağmurluğunu müttefik devletlerin hibeleriyle karşıladığımız günleri hatırlayınca insaflı olmak gerekiyordu. Fakat maalesef işler artık eskisi gibi gitmiyor ve göz boyama faslı yine hız kazandı!

Örneğin Millî Piyade Tüfeği... 40 yıldır Alman lisanslı G-3'e adeta mahkûm olan piyadelerimiz, 10 yıldır millî tüfeğini omuzuna asacağı günü hasretle bekliyor. 2008'de dönemin Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül yıllardır üzerinde çalışılan "yerli yapım" Mehmetçik-1 piyade tüfeğini kamuoyuna tanıtmış ve yakında seri üretime geçileceği müjdesini vermişti. Sonradan Almanya ile yaşanan lisans problemleri gerekçe gösterilerek proje iptal edilmişti. Şimdi daha yerli bir ürün olan MPT-76'nın tanıtımı yapıldı. Umarız bir "geri tepme" sorunu çıkmaz ve sonu öncekilere benzemez.

Gönül'ün diğer müjdesi ise yerli savaş uçağında 2016'da seri üretime geçileceğiydi, bekliyoruz! Doğrusu özel sektör daha pratik hareket ediyor. Denizcilik konusundaki başarılar göz kamaştırıyor ancak siyasi müdahale olduğu zaman orası da hareket yeteneğini kaybediyor. Doğrudan Savunma Sanayi Müsteşarlığı(SSM) ve Makine Kimya Endüstrisi Kurumu(MKEK), ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN vb.. kamu ağırlıklı kurumlar ise siyasetten doğrudan etkileniyor. İsteseler de bir noktadan sonra tıkanıyorlar.

"Millî projeler çalındı", "uzmanlar öldürüldü" türünden tezlerin ardına saklanılıyor. Fakat işi bilenlere göre bu gerekçeler hiç de gerçekçi değil. Söz konusu önemli yazılım ve projeler kurumsal olarak takip edilir, kişilere bağlı yürümez. Gizliliği sağlayamıyorsanız zaten en önemli sorunu çözememişsiniz demektir. "Milletin bana emanet ettiği kuruma sahip çıkamadım", yahut "personelimi koruyamadım" diye istifa eden bir yetkiliye henüz rastlamadık!

***

En büyük sorunumuz sorumluların sorumsuzluğu!1940'lı yıllarda dünyanın en kaliteli namlu çeliğini ve namlusunu üreten MKEK, niçin hâlâ, yerli tüfekte seri üretime başlayamıyor? 1920'li yıllarda uçak fabrikalarının kurulduğu memleketimizde niye hâlâ 100 yıl önceki aşamadayız? Yeri gelmişken, girişimleri siyasetin ve bürokrasinin karanlık koridorlarında akamete uğratılarak hayattan bezdirilen Vecihi Hürkuş'u, Nuri Demirağ'ı, Şakir Zümre'yi ve daha nicelerini rahmetle analım.

İşin özü şu; devlet kurumları engelleyici konumdan çıksa millet öz dinamikleriyle savunma sanayii dahil tüm sorunları kendiliğinden çözecek potansiyeli bağrında taşıyor. Ancak yukarıdakiler ya cahillikleri, ya cepleri, ya da ihanetleri nedeniyle engel çıkarıyor. Belki tuhaf gelecek ama bence en önemli sebep cehalet ve siyasi rant düşüncesiyle acelecilik.

En basitinden Kara, Hava ve Deniz kuvvetlerinin ihtiyaçları belirlenirken bunların temininde ortak akıl kullanılamıyor. Örneğin MKEK'in üreteceği makineli tüfek karacıların tankına, havacıların uçağına ve denizcilerin muhribine takılamıyor. Çünkü her biri farklı ülke ve şirketlerle imzalanan dış askeri satış (FMS) kredileri, lisans-patent sözleşmeleri vb.. bilinmezler yüzünden söz konusu araçlara monte edilemiyor.

Daha da kötüsü artık bunları sağduyulu olarak yazıp konuşabileceğimiz bir ortamın kalmaması. Bu türden konuları tartışmak bile ihanetle eşdeğer görülmeye başladı. Vatandaştan her söylenene inanması ancak kendilerine verilen sözleri unutması, bizden de ağzımızı tutmamız bekleniyor. Siz unutmayın biz de susmayalım.

Yazarın Diğer Yazıları